Wanted
Dr. Muhammet Veysel Zortul yazdı...
Kovboy filmlerinde görmüşsünüzdür; aranan kişilerin resimleri sağa sola asılır ve üzerine de 'Wanted' yani aranıyor yazar. Bulanlara verilecek ödül de belirtilir. İbn-i Sina'nın başına da benzer bir şey geldiğini biliyor muydunuz?..
İbn-i Sina'yı sarayına davet eden ancak red cevabı alan Sultan Mahmut küplere biner ve derhal bulunmasını ister. Her yere Sina'nın resimleri asılır ve bulanlara büyük bir ödül verileceği ilan edilir. Ne var ki İbn-i Sina'yı hiç kimse bulamaz.
Gazneli Mahmut, devrin en güçlü kişilerinden biriydi ve İbni Sina'ya çok geniş imknlar sunabilirdi. Buna rağmen ünlü bilginin bu teklifi neden reddettiğini tam olarak bilemiyoruz. Belki Gürgenç şehrinde rahatı yerindeydi belki de teklifin yapılış tarzını beğenmemişti. Ne de olsa o bir bilim insanıydı ve ilmin de bir izzeti vardı.
Hem zaten kaynaklar ünlü bilginin inadım inat bir yapısı olduğunu yazarlar. Bir keresinde Cübbai diye birisi, dilbilgisi konusunda onu zayıf bulur ve eleştirir. Buna çok sinirlenen İbn-i Sina tam üç yıl boyunca dil çalışır ve hatta dilbilgisi üzerine bir de kitap yazar. Kitap bittikten sonra tartışmaya çağırdığı Cübbani, ünlü doktordan özür dilemek zorunda kalır.
**
Kara Bir Gün
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'nı kaybedince itilaf kuvvetlerinin donanmaları İstanbul'da demirlemişti. Başkent, işgalcilerin elini kolunu sallayarak girebildiği bir şehir olmuştu artık. 1918 yılının Kasım ayında İstanbul'a gelen ancak yapılan karşılamayı şanına layık bulmayan Fransız general d'esperey, herkesi bir güzel fırçalamış olacak ki 1919 yılındaki ikinci gelişinde müthiş hazırlıklar yapılır.
Sirkeci'de beyaz bir ata bindirilen general, bir fatih edasıyla İstanbul'u dolaşırken bandolar çalar, top atışları yapılır, konfetiler atılır ve durumdan memnun olanlar avuçları patlayıncaya kadar generali alkışlarlar. General öyle havaya girer ki kendisine tahsis edilen yeri beğenmez ve Dolmabahçe Sarayı'nda kalmak için ısrar eder.
Herkesin sus pus olduğu bir anda cesur bir gazeteci ortaya çıkar ve sansüre rağmen generali yerin dibine batıran 'Kara Bir Gün' adlı yazısını yayınlar. Fransız çıldırır ve gazetecinin bulunup öldürülmesini emreder. Fransız askerler her yere bakarlar ancak gazeteciyi bulamazlar. İlginç bir şekilde gazeteciyi İngilizler bulurlar ama onlar da Fransızlara teslim etmek yerine Malta'ya sürerler. Bu gazeteci Süleyman Nazif'ten başkası değildir.
**
Romalıların Engelli Tarihi
Batının mitolojilerinde kusursuz olmak adeta kutsanırdı. Hatta mitolojik varlık olarak tasvir edilen Hephaistos, sırf engelli olduğu için annesi tarafından Olimpos Dağı'ndan aşağı atılır. Bu mitolojik hikye, batının engelliye bakışını da göstermektedir. Örneğin savaşçı bir kavim olan Romalıların dünyasında savaşamayacak olanlara yer yoktu. Öyle olduğu için de engelliler dışlanır, ölüme mahkûm edilir bazen de arenalarda eğlence malzemesi yapılırdı.
Avrupa ortaçağda karanlığı yaşarken engelliler için bu çağ, denilebilir ki karanlıktan da öte, tam bir cehennemdi. Zira engellilerin içinde şeytan var algısı yaygınlaşmıştı ve bu anlayış uzun yıllar yıkılamayacaktı.
1992 yılında, 3 Aralık gününü 'Dünya Engelliler Günü' ilan eden Birleşmiş Milletler, bir bakıma engelli insanlardan özür dilemiş oldu. Fakat tarih boyunca çeken çektiği ile, ölen de öldüğüyle kaldı…