Yaprak dökümü

Annemi arıyorum telefonla… Açılmıyor ve ardından o ses: “Daha sonra arayın ya da mesaj bırakın.” Diyor.

Annemi arıyorum telefonla… Açılmıyor ve ardından o ses:

“Daha sonra arayın ya da mesaj bırakın.” Diyor.

Saatime bakıyorum… Antalya ile Van arasındaki saat farkını hesaplayınca anlıyorum ki ya ikindi vakti namazı için abdest alıyor ya da namaza kılıyor olmalı.

Sonunda ulaşıyorum. Hal hatır soruyoruz birbirimize. Daha üç dört gün önce ablasını kaybeden ve yas tutan anam sesimdeki hüznü fark ediyor:

“ O da mı gitti?” Diye soruyor.

—Hayat anacığım. İçinde yaşamak da var gitmek de var… Çeço'yu hakkın rahmetine uğurluyorlar.

Küçük bir sessizlik… Hani ben teselli edeceğim yerde o devreye giriyor:

“Yoğun bakımdaydı ya… Çok çekiyordu. Kurtulmuştur.” Diyor.

Ayağı bir çukurda olanların en büyük korkusudur yatağa bağlanıp kalmak, sevenlerine yük olmak. Bu durumu anlatıyor seksene merdiven dayamış anam.

Çeço diye sevip saydığımız Sakine yengemiz, büyük dayımızın hanımıydı. Ana tarafımızdan en büyük gelinimizdi. Hiç kıvırtmadan konuşan, düşündüklerini her kesin yüzüne söyleyebilen harbi kadındı.

Çocukluğumuzda henüz bizim radyomuz yokken bize transistorlu çanta radyosundan arkası yarınları, radyoda tiyatroları dinleten duvarcı ustası emekçi Abbas Ayçiçek dayımızın hanımı Çeço mahallemizin de giriş çıkışlarını en iyi gözleyebilen mobbese kamaralardandı.

Dört oğlu iki kızı olan yengemizin hayalinde oğullarını devlete emanet etmek vardı:

“Olsun da küçük memur olsunlar, devlete sırtlarını dayayıp kurtulsunlar.” Derdi.

Biz çocuklara, gençlere hayatın içinden örnekler verir:

“Aklınızı başınıza toplayın. Ya okuyun adam olun, ya da bir yerlerde bir küreğe sap olun.” Derdi.

Lise sıralarında şiir ve kompozisyon yarışmalarında dereceye girip, ödül aldığımda, Van Belediye Başkanı rahmetli Tayyar Dabbaoğlu'nun da yarışma birincisine sponsor olarak vereceği üniversite bursu ödülün hak etmiştim. Bu haberi belediye aracıyla getiren memur, başkana götürüp görüşmemi sağlamak üzere evimize geldiğinde okuldaydım. O haberi duyan rahmetli yengemiz hepimizden çok sevinmiş ve her yerde haylazlık yapanlarımıza örnek bir olay olarak anlatmıştı.

Çeço okuryazar değildi… Ama iyi bir gözlemci ve radyo dinleyicisiydi. Dayımız türkülere meyilli iken; O, haber ajanslarının hiçbir haberini kaçırmaz, dinler ve kendince yorumlardı.

Yüzlerce çizginin yer aldığı yüzü toprak anayı andırırdı.

Aklı yattığı her konuyu yüzünü kasarak, cin gibi gözlerini parlatarak:

“Eyi…Eyi…Eyiii!” Diye onaylardı.

Her “eyi” onun için sevdiklerine verilecek örnek bir olaydı.

Uzun süreydi hayata tutunmaya çalışıyordu. O da bu sonbaharın sert rüzgârlarına dayanamayan yaprakları gibi dalından düştü, hakkın rahmetine kavuştu.

Hatıralarımızda hep yaşayacak.

Bakmadan Geçme