Yirmi Sekiz Şubat Sürecinin Gönüllü Kulları

Yakın geçmişteki tarihi olaylardan gündelik siyaset için mevzi ve cephane oluşturmak zihinsel darlık ve fukaralığın şimdiki tezahürü iken, uzak geçmişteki olaylar için temyiz mahkemesini bugünden kurmak tarihin politikleşmesi demektir ki bu türden tartışmalarda her iki taraf da tezlerini bir birlerine karşı kolay kolay ispatlayamazlar.

Ecnebilerin “Diary Dissea” yevmi hastalık yani gündelik hastalık olarak târif ettikleri bu durumdur. Her yapısal meselede riyakar bir tavırla gündeliğin çıkarları ve mantığı etrafında halkın tutkularını, coşkularını okşamak zihinleri uyuşturucu bir işlev görür.

Müeses nizamla birlikte müeses söyleminin iktidardan düşmesiyle bir zamanlar en gözde küfürlerinden olan söylemler dilin kemiksizliğinin sunmuş olduğu imkânı kullanarak en mûteber kavramlar haline gelirler. Eski dönemin kavramlarını artık kimse ağzına almaz. Bütün varlığını gündelik siyasetin çıkarları üzerine mellendirenler kulluğun eski dilini iktidarın yeni kulluğu için kullanmakta hiç mi hiç geri kalmazlar.

Köleliğin eski kavramlarını kavramların eski köleliğine dönüştüren bende-i haslar hâkimiyet ve kulluk piramadinin biçimlendirdiği çıkar ilişkilerinin gücü karşısında ahlaki ve epistemolojik tezlerin hiçbir geçerli hükmü yoktur. Bu hükümsüzlük yalnızca ahlaki ve epistemolojik tezler için değil; iki kere ikinin dört ettiği aksiyomatik gerçeği bile çıkarlarının mantığına ters düşerse bu gerçeği inkar etmeseler bile görmezlikten geleceklerdir.

Hâkimiyet ve kulluk piramidinin çıkarlarının iç içe geçtiği bu yapıda, herkes birinin adamıdır. Fakat kendi kendisinin adamı olan çok az insan bulunur. Bu yapıda sadece ilişkiler değil, zihinler ve kafalar da iç içe geçmiştir. Bu patronaj ve clientalist ilişkilerin taşrada ideal tiplerinin temel özellikleri ise şöyle özetlenebilir. Otoriteye perestij (tapınma) tezahürü her alanda hiyerarşi ve disiplin saygısı Müthiş derecede yalan konuşmak ve yemin etmektir. Feodal bir romantizmin biçimlendirdiği bu zihniyetin iktidarla arasındaki mesafe açıldıkça kulluk düzeyinde hayranlık, mesafe yakınlaştıkça da haset düzeyinde bir bayağılıkla kendini ele verir.

Bu zihniyetin taşrada ön plana çıkardığı zihniyet, kişisel bağlara ve bağımlılığa dayalı mistik bir kişiliktir. Bu kişilik topluluğun mûti, edilgen ahlak ilişkilerini sadece geleneksel topluluk yapıları içinde temsil etmez. Aynı zamanda en modern biçimlerinde bile politize olduğunu zan eden fakat başka türden bir kulluğu yeniden modern formlar içinde üreten zihniyeti de temsil eder. Ezcümle yeni kapta eski şarap türünden bir hakikati ortaya koymaktır.

Bu hakikatin merkezdeki tipi ise iktidarın lütuf ve ihsanının yamacında gezerken eski dilden bakiye kalmış kelimelerden iktidar merkezli söylem ve dünya görüşlerine en yakın dil üzerinden köprü kurmaktır. Bu dilin müşahhas ve klişeleşmiş örneği anne annelerin ya da babannelerinin namaz kıldıklarını hatırlatmalarıyla başlayan mantığın ve ahlakın yeni çıkarlara yeni koşullara uyarlanmasıdır.

Beri taraftakinin ise artık paranın, iktidarın, zenginliğin yumuşattığı dinin; liberalize edilmesiyle başlayan dönüşüm sürecidir. Bu ise geçmişte tuttukları oruçların intikamını alırcasına dünya lezzetlerine ve mevkîlerine olan açlığını artık dinin o müeddep ve mütevekkil doygunluğunun çok uzağına düşmüş azgın bir iştâha ile öbür dünyanın avansını bu dünyada paraya servete tahvil etme arzusuyla almış olduğu yeni sınıfsal konumdur.

Bu yazıdaki maksat tarihten kin çıkarmak değildir. Sakallı üstadımın ifadesiyle tarihin birinci kez tekrarlanması trajedi, ikinci kez tekrarlanması ise komedidir. Bu iki tesadüfün dışında 28 Şubatın sığ siyasetinin tahakküm ve tasallutu altında yeni toplumsal mühendislik projelerinin bu topluma artık deli köyneği giydirilemeyeceği gerçeğini ortaya koymaktır.

28 Şubat sürecinin taşrada kendi gönüllü kullarını geç kalmış bir moderleşme zihniyetinin mütereddit kişileri arasından devşirmesidir. Bu geç kalmışlık tarihsel olarak toplumsal ilişkilerin başa baş gittiği bir üretim formasyonundan öte, nominal düzeyde saatlerin ileriye alınmasıyla sağlanan suni, nümayişçi ve cünbüşçü bir ahlakla malûldür.

Bu gönüllü kulların nümayişçi ve mutantan kişiliklerinin tarihsel ve sınıfsal duruşları olmadığından, bu tipler hangi siyasal cenahta yer alırlarsa alsınlar bunun pek ehemmiyeti yoktur. Çünkü bu koşullarda solcu olmanın gerekli ve yeterli koşulu rakı içmek iken sağcı olmak içinde ekstradan fazla bir çabaya gerek yoktur. Bu ortamlarda doğmak yeterlidir.

Yirmi sekiz şubat sürecinde özellikle sağdan sola çark edip gönüllü kulluk yapanların, efendilerinin kalem ve sofra artıklarıyla beslenecekleri doğal bir sınır vardır. Nasıl ki her erdemsizliğin daha ileri gidemeyeceği doğal bir sınır varsa; Her dönmenin daha ileriye gidemeyeceği bir sınır vardır. Nasıl ki erkeklikten kadınlığa dönen bir homoseksüelin bütün operasyonlara rağmen daralmayan omuzları ve incelmeyen sesiyle ne kadar kadın sayılırsa, yirmi sekiz şubat sürecinin sağdan devşirdiği gönüllü kulları da ancak o kadar solcu ve çağdaş sayılabilirler. Bu kişiler yapaylığın ve samimiyetsizliğin bütün patolojilerini üzerinde taşıdıkları için hemen fark edilirler.

Ez cümle bu yazıda 28 Şubat sürecinin simsarları ve gönüllü kullarının kimler olduğu sorusunun cevabı belki bu yazının yoğun kavramları arasında kaybolmuştur. Efendim şaire bir gün sormuşlar şiirlerinizde hicvettiğiniz kişiler kimlerdir diye o da benim hicivlerim numarasız gözlükler gibidir her namussuza uyar demiş.

Bakmadan Geçme