Annelerimizin Baharı
Bazen insan ne yazacağını bilemiyor. Bazen de yazılacak şeyler bir anda aklınıza geliveriyor.
Bir Hıdrellez geçti memleketimden. Hızır İlyas, beti bereketiyle ümidiyle iyimserliğiyle sessiz sedasız serdi baharı gönlümüze. Artık kaç kişi penceresinin denizliğine sür bırakıyor bilmiyorum. Kaç kişi çocuklarıyla beraber uçurtma uçuruyor?
Kaç kişi konu komşuyla pikniğe gidiyor?
Belki bunları yapacak medeniyetimiz kalmadı.
Belki gönüllerimizi, dillerimizin bıçak keskinliğince birbirimizden ayırdık.
Gene de Hızır İlyas beyaz ve pembe çiçeklerle som altından tebessümüyle geldi Van'ın üstüne.
Ve iyi bir tesadüfle buluştu annelerimizle.
Önceki gün pek eski ahbabım olan bir çiçekçiye girdim, dükkân adam almıyordu.
Çocuklar annelerinin ellerini tutmuş cıvıldaşıyorlardı.
Bir demet sarı papatya, paylaşılan üç haşlanmış mısır Hıdrellez bereketinin ne de mütevazı simgeleriydi.
Dudakların kenarındaki tebessümlere mısır kırıntıları takıldı. Papatyalar günümüzü renklendirdi.
Ben bunları nereden akıl ederim? Belki annemle çiçek aldığımız fidancı daha çok çiçek getirdiğindendir. Belki Edremit artık adamakıllı yeşile büründüğündendir. Belki gölün rengi günden güne değişip de gün batımları annelerin yüzlerindeki bütün bilgeliği ortaya serdiğindendir.
Nevruzla yeni yıla merhaba demiştik, Orhun'un, Yenisey'in Hazar'ın ve Torosların demirden dövülmüş tarihiyle.
Şimdi Hıdrellezde baharı karşıladık.
Hıdrellezde, dünya evine girerken yaktıkları kınaları, kuzularını hudut nöbetine yollarken tazeleyen annelerimizle kucaklaştık.
Van'da güneş mutlu tesadüflerin altın adıydı.
Bir kere bir kere daha sarıldık annelerimize; iyi ki varlardı.