“Muharrem ayının 10. gününde, Hz. Muhammed'in torunu Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilişini anmak için, AŞURE GÜNÜ yapılmaktadır.”
Hz. Hüseyin’in, böbreklerinin ateşte kızartılmış nallarla patlatılarak şehit edildiğini, ahaliye “böbrekleri yetmedi, öldü” dedirtip, isyan çıkmasın diye imamların camilerde tesbihat çekmeleri için tehdit edildiklerini, “Allahtan korkar, Hz. Muhammed, Hz. Hüseyin ve tüm kullardan utanır, yüzümüz kıblede iken ve KUDÜS’e bakarken, böyle bir şükür tesbihatı çektirmeyiz.” demeleri üzerine, “Sırtınızı Kudüs’e dönün ve emrime uyun.” Diyenin kim ve kimler olduğunu biliyor musunuz? O günden sonra, imamlar tesbihat çektirirken sırtlarını kıbleye dönerler.
Allah’ın elçisinin ve sevgili torununun katillerinin, Kuran-ı Kerim dışında zorla oluşturdukları “Allah’ın ve İslam dininin emirleriymiş” gibi yerine getiriyor, neredeyse 1370 yıldır şehit edenleri bağrımıza basıyor ve Hz. Hüseyin için AŞURE GÜNÜ yaparak, üzülüyoruz.
Aşure GÜNÜ: Bereket, Birlik, Beraberlik, Yardımlaşma ve Dayanışma; Günü Günleri Demektir.
Siyer-İ Nebi, Dört Halife ve İslam Tarihi ile Muaviye ve Yezid (657-683), ardından Abbasi İmparatorluğunu (750-1258) okumanızı tavsiye ediyorum.
Evet, bizlerin en acı günlerimizi; kendi ölüm-doğum günlerini ve kazandıkları savaşları, aynı kandillerde olduğu gibi, bizlere 14 yüz yıldır, mübarek gün ve bayram gibi kutlatıyorlar. Neyin intikamı? Hz. Muhammed’in yıktığı putperestlik, eşkiyalık, cariyelik ve köleliğin intikamı. Hem de Müslüman olmamış, Müslüman gibi kutsal saydıklarımız. Yani bizim dinimizden 610 yıl tecrübeli bir dinin, hatta İsa’nın dahi düşmanları, katil ve yobaz, müşrik veliahtları.
Hangi birlik, hangi dayanışma, hangi üzüntü, hangi ALİ, hangi Hüseyin ve hangi AŞURE’yi hak ediyoruz Kİ; kapı kapı dolaşıp, bayrama, törene ve berekete çeviriyoruz.
Aşure ile o ateş sönmeyecek ve o demirlerin acısı dinmeyecek.