Bana korkuyu anlat
Korku filmlerinin ünlü yönetmeni Alfred Hitchcock ile korku ve gerilim romanlarının yazarı Stephen Kingi tanımayan sinemasever ve okur var mıdır?
Yok değil mi?
Bu iki isim dünyadaki insanları korkutabilmek ve germek için tüm düşsel ve yaratıcı yönlerini kullanmış, Amerika sinema endüstrisinin korku ve gerilim türünü yaratarak isimlerini ön sıraya yazdırmışlardır.
Artık dünyamızda düşsel öyküler yaratarak insanları korkutmaya, germeye gerek kalmadı. Hayat zaten kendisi korku ve gerilime dönüştü.
Doğanın bozulan yapısından kaynaklanan depremler, fırtınalar, hortumlar, yangınlar…
Barış yerine savaşı yeğleyenlerin acımasız düzenleri…
Emek ve inanç sömürüsü…
Bozulan ülke ekonomileri yüzünden pahalanan hayat, işini kaybetme endişesi içine düşen insanların yaşadıkları dram…
Kitlesel taşımacılığı yalnızca karayolları olarak değerlendiren sığ görüşlü yöneticilerin yarattığı karmaşadan kaynaklanan ölümcül trafik kazaları…
Bozuk eğitim sistemlerinin karmaşası içinde bocalayan çocukların, gençlerin ruh dünyası…
Sizce de tüm bu var olan gerçeklerin her birisi insanı iliklerine kadar titreten korkuyu yaratmıyor mu?
Günümüzde değerlerin giderek kaybolduğu kent yaşamında yalnızlaşan insanların korkularını da unutmamak gerek.
Elbette ki tüm sorunların çözülmesinde ve korkuların azaltılmasında ülkelerin yönetimlerindeki liderlerin büyük payı vardır. Onlar barış içinde bir dünya yaratabilecekleri gibi savaş topuna dönüşen bir dünyayı da yaratabilirler.
Her şeye rağmen mutlu ve huzurlu bir hayatın anahtarı insanın kendi elleri arasındadır.
İnsan; seçerken, planlarken, taraf tutarken yaşanılası bir dünyanın umuduna sımsıkı sarılmaktan vazgeçmezse eğer; mutluluğu yakalaması ve insanca bir düzeni kurması sanrım hiç de zor olmayacaktır…