Yazı lazım bana, yazı. Ama sadece karalamam, yazmam, silmem, okumam, dinlemem için değil;
Bakmam, kavramam, yorumlayabilmem, dokunmam, hissetmem için yani kısaca yaşamam için yazı lazım bana.
...
Etrafımdaki dağa, taşa, ağaca, börtü böceğe, akan suya, uçsuz bucaksız yeşilliğe kısacası yerle gök arasındaki ihtişama baktığımda gördüklerimi, hissettiklerimi ifade edebilmem için bana yazı lazım.
...
Bir bebeğe baktığımda, dokuz ay annesinin karnında bekledikten sonra yeni bir hayata “ Merhaba “ dermişçesine attığı o ilk çığlıkta, doğduktan hemen sonraki hal ve hareketleri ile hayat mücadelesine başladığını anlamam için, hissetmem için bana yazı lazım.
...
İnsanın yaratılan her şeyle nasıl bir irtibatının olması gerektiği konusunda, insanın insanla olan muhabbetinde kalpten kalbe giden yolda köprü görevini gören hisleri ifade edebilmem için bana yazı lazım.
...
Uzanırken yeşilliğe, bakarken göğe, hazan mevsiminin yavaş yavaş esen rüzgarı yüzümü okşarken, ağaçtan düşen yaprağın hışırtısıyla bir olan kuşların cıvıltısının oluşturduğu ses ahenginin en güzel melodiymiş hissini uyandırmasını ve parktaki çocukların saflıklarıyla süslenmiş samimiyetliklerini ifade edebilmem için bana yazı lazım.
...
Hayata olan bakış açımı, hayat sevincimi, yaşama dair tutkumu, hayallerimi, ideallerimi, yaptıklarımı, yapacaklarımı, yapmak istediklerimi, sevgimi, saygımı, aşkımı, merhametimi, hoşgörümü, şefkatimi, nezaketimi kısaca duygularımı ifade edebilmem için bana yazı lazım.