Barış Hemen Şimdi!
Demokrasiyi diğer yönetimlerden ayıran en önemli özellik rızaya dayalı bir rejim olmasıdır.
Teokrasi kutsallara, diktatörlükler ise korkuya dayanırlar. Bir rejim demokrasi adı altında yönetilse bile rıza üretmiyorsa bırakıp gider, gitmiyorsa o zaman baskıya ve sindirmeye başvurur. Ele geçirdiği devletin zor tekelini kendi siyasi ikbali için kullanarak başta kalmaya çalışır. Bu durumda rejim meşruiyetini yitirir. Her şey karanlıkta ve yapanın yanına kar kalır, kimse işlediği suçların hesabını vermez. Birileri kendini her şeye müktedir, her şeyin üstünde görür. Orda artık zorba bir rejim vardır. İktidarı bırakmak istemeyen bir parti halkın rızasının hilafına baskı ve sindirmeyle başta kalmaya çalışıyorsa, artık yönetemiyor hükmediyor demektir. Bugün yaşadığımız süreci doğru algılayıp, doğru çıkışlara ulaşmak için resmin tümüne bakmak; meseleyi sebepleri ve sonuçlarıyla kavrayıp, bundan nasıl çıkılacağını tartışmak için soru cevap yöntemini kullanarak adım adım ilerlemek istiyorum.
1.Bu savaş neden başlatıldı?
Can alıcı soru budur. Düşünün 6 Haziranda olan iç ve dış konjoktür 8 Haziranda da aşağı yukarı aynıydı. Tek bir değişiklik vardı. O da 7 Haziranda yapılan seçimlerin ortaya çıkardığı sonuçlardı. O halde bu savaşın başlamasını tetikleyen birinci neden 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarıdır. Bu seçimde sürekli kazanmaya kendini programlamış ve iktidara alışmış AKP'nın iktidarını kaybetmesidir. Bununla bağlantılı ikinci bir neden daha var. O da AKP'nın Suriye politikasının iflas etmesi ve Rojava'da Kürtlerin elde ettikleri kazanımlardır. AKP bu iki sonucu da içine sindirememiştir. Bu nedenle 7 Haziran sonrası demokratik bir olgunlukla bir koalisyon kurup Türkiye'nin önünü açmak, sorunlarına çözüm bulmak yerine, tek başına iktidar olmak hırsıyla ülke daha üzerinden 3-5 ay geçmeden yeniden seçime sürüklenmiştir. Koalisyon kurulamadığı için erken seçime gitmiyor Türkiye; erken seçime gitmek için koalisyon kurulmamış, daha doğrusu kurdurulmamıştır.
2.AKP ne yapmak istiyor?
Seçim kaybetmeyi içine sindiremeyen AKP'de ve dolaysıyla Sarayda 1 Kasım Seçimi için masada üç seçenek duruyor: Birincisi, bu çatışmalı ortamda her ne pahasına olursa olsun seçime gitmek, türlü oyunlarla, devletin gücünü kullanarak, olanakları savurarak, baskı oluşturarak, çeşitli yollara başvurarak seçimi almak ve tek başına iktidara ulaşmaktır. İkinci seçenek, savaşı daha da harlayarak cumhurbaşkanının seçimi bir yıl erteleme planıdır. Bunun için onlarca yoksul halk çocuğu ölmüş ne gam..!? Üçüncü ve asıl olması gereken senaryo ise çatışmasızlık ortamına, çözüme geri dönmek ve barış ortamında demokratik bir seçim yapmaktır.
3.Hükümet kendi seçeneklerini hangi araçlarla nasıl yapıyor?
1) Bölgenin en az 15-20 alanını yasak bölge ilan ederek, 2) Birçok merkezde sokağa çıkma yasağı koyarak, 3) Cizre gibi büyük ilçeleri sokağa çıkma yasağı ile birlikte ablukaya ve muhasaraya alarak,4) Bir çok yerde siyasi kişilikler de dahil toplu tutuklamalar yaparak, 5) HDP binalarına saldırılar düzenlenerek, yakılıp yıkılarak; 6) Şehirlerarası otobüslere saldırılar organize edilerek, 7) Kürt yurttaşlara karşı linç kampanyaları geliştirilerek, işyerlerine ve evlerine saldırlar yapıp, yakıp yıkarak, 8) Bütün bunlarla beraber Öcalan'ın üzerindeki tecridi sürdürerek yapılmaya çalışılıyor. Adım adım masadaki ilk iki senaryonun alt yapısı oluşturuluyor. Bütün bunlar aynı zamana da psikolojik metotlar eşliğinde yandaş medya da kullanılarak yapılıyor. Ve bunlar yetmiş yedi milyonun gözü önünde olup bitiyor; siyaset kurumları, STK'lar, üniversiteler, toplum hiçbir şey yapmıyor ya da yapamıyor, bir kaç cılız ses ya duyulmuyor ya da baskı altına alınarak susturuluyor.
4.Peki bununla ne elde edilmek isteniyor?
AKP en az on seçim "Kürt sorunu var, ben çözeceğim" dediği için Kürtlerin oyu ile sonuç aldı, her seçimden zaferle çıktı. Vaktaki "Kürt sorunu yoktur, Kobani düştü düşecek" dedi, Kürtler uyandı, vicdanları kanadı AKP'den el çekti, AKP de iktidardan düştü. AKP bunu içine sindiremedi seçim sonrası barışı kökleştireceğine öç alma duygusuyla savaş başlattı. İkincisi, HDP'nin beklenmedik başarısını kabul edemedi içselleştiremedi, sindiremedi. Türkiye'nin yararına olan Türkiyeleşmeyi kendi siyasal çıkarlarına aykırı bulduğu için HDP'yi demokratik oyunun dışına itmeye çalıştı, MHP gibi o da HDP'nin bu başarısını ve aldığı oyu görmezden geldi, yok saydı. Şimdi bu atraksiyonları ile HDP'yi kriminalize edip itibarsızlaştırmak ve oylarını düşürmek istiyor. Çünkü HDP bu oyları aldığı müddetçe tek başına iktidar olamayacağını artık biliyor. Üçüncü amaç da şudur; milliyetçi yönelimlerle, çatışmalarla MHP ve milliyetçilerden 2-3 puan civarında oy alıp tek başına iktidarı elde etmek istiyor. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bir çok AKP ileri geleni iktidarı kaybetmekten fena halde korkuyorlar. Korkuyorlar, çünkü ağır yükleri var, yarın başka bir iktidarda hesap vermekten çekiniyorlar. O yüzden durmuyorlar, hızla giden bir bisiklet gibi, dursalar, düşecek diye korkuyorlar.
5.Çözüm ne?
Tek bir çözüm ve çıkış yolu var, o da çatışmasızlık ortamına geri dönmek, çözümü sürdürmektir. Bu ortamda bu sonuca hemen ulaşmak güç olabilir ama imkansız da değil. Bunun için, 1) Siyasi partiler parti farkı gözetmeksizin diyalog kurmalı, bu konuda CHP ve HDP özellikle ısrarcı olmalıdır, 2) Sivil Toplum Kuruluşları çağrı yapmalı, ancak bu çağrılar sadece doğudan değil Batıdan da gelmeli, yapılabilirse bir Yozgat'tan, İzmir'den, Bursa'dan gelecek STK çağrıları sürece daha etkili katkı yapar, 4) Barış anneleri ile şehit dernekleri bir araya getirilmeli, topluma fotoğraf verilmeli, çağrı yapmalı, geçmişte yapıldı, bugün daha büyük ihtiyaç var, 5) Öcalan barış ve çatışmasızlık için devreye girmeli, 6) İktidarın ve medyanın manipülasyonları teşhir edilmeli; özellikle bu çatışmanın neden yürütüldüğü, HDP binalarına kimin saldırdığı, sivil vatandaşlara ve işyerlerine kimin zarar verdiği açığa çıkarılarak hesap sorulmalı. Eğer bu adımlar hayata geçirilebilirse Türkiye yeniden iç barışa ulaşabilir. O nedenle herkes ve herkesim "Barış hemen şimdi" diyerek ayağa kalkmalı, toplumsal refleks barış için harekete geçirilmelidir.