Bayramlaşmaya gittim

Gözüm zamanın saygıdeğer münevver insanlarını, gönlüm eşsiz ortak mutluluklar yaşatan samimiyet ve cömertlik dolu zamanları, kulağım çocuk ve bilge insanların seslerini aradı.

Kurban Bayramı tatili bitti.

 

Herkes kendine göre değerlendirdi uzun tatili.

 

"Tebdili mekânda ferahlık var" anlayışıyla bayramda il dışına tatile gidenler de oldu.  Van'ın "Öz evim öz görüm" deyiminde olduğu gibi bayramı inadına evinde geçirenlerde. Eski bayramlara büyük özlem duyanların sayısı bu bayram da bir hayli fazlaydı. Ortak tepkiler "Her şey var ama bayramın tadı tuzu yok" şeklindeydi.

 

Bayramın ikinci günüydü…

 

Kehrizlerinden kana kana su içtiğimiz, tarlasında, sokağında, milav, top oynadığımız, yedi veren gülü ve leylaklarını kokladığımız, pencerelerini küpeli, hanim şükriye, kasımpatı çiçekleri ile üstü dantelle örtülen semaverin süslediği beyaz badanalı, tahta tabanlı, çift kanatlı kapıları ve salonunda ocağı (şömine) bulunan kerpiç evimizin olduğu,  çocukluğumun anavatanına getirmişti ayaklarım beni.

 

Şimdi bambaşka bir boyuttaydım.

 

Evimizle bitişik tepede kışın kızak kaydığımız, yaz günlerinde âşık atıp bilya yuvarladığımız, fırfıra çevirip melikan, fanti, birdirbir, güvercin taklası oynadığımız,  maç gazozlarımızı buz gibi akan kehriz suyunda soğuttuğumuz, damlarında güvercin uçurduğumuz, çember çevirip kuşatandan (sapan) taş attığımız günler gözlerimin önünde canlanıyordu.

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme