Ben şimdi kime 'Bal gözlüm' diyeceğim?
Ölüm acısı nedir derseniz ölümün değil de ayrılmanın, bir daha hiç görememenin, dokunamamanın, özlemenin, sarılamamanın, konuşamamanın acısıdır içimizi yakan.
Acısı ne kadar sürer? Sevdiğiniz kadar demek en doğrusu olacaktır… Ne kadar çok sevdiysen o kadar çok özlersin ve o kadar çok zor gelecektir yokluğu.
“Şüphesiz, ölüm geri dönüşü olmayan ve insana en çok acı veren kayıptır.”
O yangın, belki ilk günkü gibi olmayacak. Fakat yaşadığın sürece süren, her aklına geldikçe yüreğine batan, acıtan, kanatan , hançer gibi deşilen ,delicesine özlemektir. Belki de en yakın tarifidir onu bir daha görememenin özlemi.
İmkanın varsa her özlediğinde koşarsın kabrine, adeta bütünleşirsin, özlemle geçmişe sarılırsın. Birlikte, güldüğünüzü, ağladığınızı, sohbetinizi, çocukken yaptığınız haylazlıkları,birlikte çay içişinizi, en çok sevdiğiniz tatlıyı yediğinizi, en çok yapmak istediklerinizi, her şeyi ama her şeyi düşünürsün, hayal edersin yeni baştan.Kardeşim dersin yüreğinin en derin yerlerine yollarken onu.
Sanki bir işaret beklersin ondan. Rüyalara sığınırsın, her şeyden bir anlam çıkarırsın, bir temas, bir emare… Bir koku, bir ses, bir şarkı hatırlatır işte o an tüm dikkatin oradadır.
Toprağa verdiğin bir tohum gibidir mesela. Sularsın toprağını özenle, çiçekler ekersin renk renk. Başında dikili mutlaka bir selvi olsun istersin, dallarına konan kuşlar şarkılar söylesin diye.
Mekanı cennet olsun dedikleri kadar güzelleştirmek istersin kabrini. Zira kültürel bir miras olan mezarlıklar ölenler ile kalanlar arasındaki en kalıcı paylaşımın, dertleşmenin, manevi hesaplaşmanın temaslarından biridir.
Sık sık kabristan ziyaretlerine giden biri iseniz, mezarlıkların, ölümle yaşamın ince bir çizgisi olarak her mezar ziyareti size, mutlak sonun bu mekanlar olduğunu hatırlatır.
Mezarlıklar, sizin de sahip çıkmanızla o kentin kültürel tarihini, o kentin yaşamını, insanına olan saygısının bir göstergesidir.
Gelişmişliğin, bir göstergesi olan mezarlıkların bakımı, temizliği, ağaçlandırılıp çiçeklendirilmesi kısacası görünümü o şehir kültürünü yansıtan bir aynadır aslında.
Mezarların dünyevi bir yaklaşımla düzenlenmesi olağanüstü doğru ve saygın bir davranıştır.
Kabristan içinde mezarların düzenlenmesi, yolların yapılması, temizliği, çeşmelerin inşası, onarımı, ağaçlandırmalar, çiçeklendirmeler ölülere yapılan son görevlerin yerine getirilmesi bu sayededir. Kentin değerleri olan mezarlıkların barınağı haline gelmiş binlerce kuş seslerinin, çiçek kokularının sizi karşılaması dün ile bugün arasında sistematik bir bağ kurulduğundan dolayıdır.
Çünkü kabristanlar bizlerin manevi tapularıdır. Mezarlıkları manevi tapularımız olarak gördüğümüz için ölülerimizi inançlarımız doğrultusunda yakıp yok etmek yerine, onları toprağa bir tohum gibi veririz. Bir müddet sonra da üzerine çiçekler, kuşların su içmesi için su kapları bırakır, başucuna da genellikle selvi ağaçları dikeriz. Bu da bizim ölülerimize duyduğumuz; özlemden, sevgiden ve saygıdandır. Yani bir bakıma manevi hesaplaşma, düne duyulan özlem, geçmişle temastır.
Selvi ağacının dimdik duruşu; doğruluğu, dürüstlüğü temsil ederken, sabrın sembolü olarak da kabul edilir. Selvi ağaçları çok uzun olduğundan, her yerden rahatlıkla görüldüğü için mezarlıklara dikilmesi tercih edilir. Bir başka sebebi de koku giderici özelliği vardır ve bundandır ki, mezarlıklar Çam, Ladin ağaçlarından çok selvi ağaçlarıyla doludur.
Dikkatli bir gözlemci iseniz, mezarlıkları dolaştığınızda size her mezartaşı orada yatan hakkında fikir verir. Ben mezarların ihtişamlı yapılarından ziyade motiflerinde vermek istedikleri mesajlara dikkat ederim.
Ve mezar taşlarında isimlerin yanı sıra; birkaç mısra şiiri, özlü sözleri, ağaç motiflerini dikkatlice okur incelerim. Gül motifi, güzel mutlu yaşanmış bir hayatı simgelerken, kandil; cenneti, çam kozalağı ise sonsuzluğu temsil eder. Bolluk bereketi sembolize eden ağaç motifleri aslında hayat ağacını simgeler. Tüm bunlar orada yatan kişinin hayatta olduğu sürece yaşam tarzını ele verir. (Tabi geride kalanlar ölenin vasiyeti varsa ve bunu uygulamışsa.)
Günümüzde çoğu şehir mezarlıklarında düzenli bir kayıt sistemi vardır. Örneğin Susurluk’ta ölünüzün hangi adada hangi parselde olduğunu biliyorsunuz. Bu da Susurluk Belediyesi’nin bu konuda ne kadar titiz olduğunu göstermektedir. Zira Susurluk’a nurlar içinde yatsınlar baba, oğul iki beden yani iki tohumu da Öztürk ailesi olarak biz gözyaşları içinde bıraktık.
Süresi hepimizinkinden en kısa bir ömürdü seninki bal gözlü kardeşim.
Koronavirüs illetine yenik düşerek aramızdan çok erken ayrıldın. Gözümüz, gönlümüz, yanan yüreğimiz seni arıyor. Adın gibi Erdemli yaşadın. Çoğu kez susarak anlattın söyleyeceğin her şeyi. Yıllarca bizimle hep vardın, hep var olacaksın. Ruhun şad, mekanın cennet olsun.