Benim Sevgili Vanlılarım!...

"Sana sımsıcak, gözlerinin içiyle gülerek, kucaklamaya hazır içtenliğiyle, tam da gözlerinin içine bakarak konuşan insanları geride bırak, buraya gel" diye düşünüyordum, sabah asansörle onuncu kata çıkarken.. Bunlar benim meslektaşlarım. İş arkadaşlarım. Kader birliği yaptığım insanlar.. Birlikte Sabah'ı yüceltirsek kendimizi de yücelteceğiz. Ama nasıl yabancı duruyorlar, bir metre kare yerde.. Kimse gözünüzü geçtik, yüzünüze bakmıyor.. Öne eğilmiş, yüz yüze gelmekten çekinir, utanır başlar.. Yarım ağızla ve fısıltıdan hafif bir duvara bakarak söylenmiş bir "Günaydın" duyarsanız mutlu olun o gün..
Burası uygar(!) batı.. Burası eğitimli kent insanlarının iş yeri..
İstanbul insanlığı unutalı yıllar olmuş..
İnsan görmek, farkı hissetmek isteyen Anadolu'ya, hele de doğusuna gitsin!..
***
"Sabah ve atv, Erciş'te 10 gece iftar yemeği verecek!.."
Haberi gazetede okuduğumda "Tamam" dedim.. "Depremden beri gitmek istediğim, ama bir türlü beceremediğim Van seyahatinin tam zamanı.. Giderim.. İçlerine karışırım. Bir de iftar yaparım onlarla.." Yasemin'e, Arşimed gibi haykırdım..
"-Öraka!.. Öroka.."
Yasemin şaşkın daldı odama..
"31 Temmuz'a kadar bir günlük Van gezisi ayarla bana.. Bir sabah gidelim, öbür sabah dönelim.."
Çıkmasıyla girmesi bir oldu.. "Sabah'ın bir düzenlemesi var zaten.. Patron, yöneticiler ve yazarlar gidiyorlar.. İftardan sonra da ayni gece dönecekler.."
"Ben o geziye katılmam" dedim..
Bir defa protokoler yemeklerden oldum olası nefret ediyorum. İkincisi, orda kaldığım gün boyu başına buyruk olmak, canım nereye isterse oraya gitmek, eski dostları bulmak, yeni dostlar edinmek, Vanlıların arasına karışmak peşindeyim. Gurup halinde gittin mi, mümkün değil.. Programa uyacaksın. İstanbul'da zaten bir arada olduğun insanlardan ayrılmayacak, Vanlıların arasına karışamayacaksın.. Olmaz!..
"Tamam" dedi Yasemin..
"Bana uçak programlarını getir, bir de Serpil'i bağla"dedim.. Vanlı kızkardeşim 1945 depremi sırasında kundaktaydı.. (Hesap yapıp Serpil'in yaşını bulmayın, beni de kardeşimle papaz etmeyin.) Babam depremin ardından tayin oldu. Çıktık Van'dan.. Serpil, bir daha ayak atmadı doğduğu sokaklara.. Son deprem de kadere bakın, onun doğum gününde oldu iyi mi?.
"Ne var Hıncal ağbi" dedi, Serpil..
"Toparlan Van'a gidiyoruz" dedim.. "Neden, niçin, nasıl" falan demeye çalışırken de "Hareket saatini Yasemin'den öğrenirsin" deyip telefonu kapadım..
Yasemin, uçuş planlarıyla geldi.. Seçtik beraber..
Pazar sabahı uçuyoruz. Hem de Sabiha Gökçen'den.. Yazları Tuzla'da yaşayan Serpil için 20 dakikalık yol..
Ben köprü sürprizine karşı, Deniz Taksi ayarladım, sabah sekizde Bebek'ten.. Uçak 10.00'da.. Hava limanında buluşacağız Serpil'le..
Pazar sabahı Ercan geldi erkenden.. "Hıncal Bey TEM bomboş" diye.. Deniz Taksi'yi aradık hemen.. "Biz karadan gidiyoruz. Teşekkür ederiz.. Ama Deniz Taksi ücretini ödeyeceğiz gene.. Arkadaşlar boşuna beklemesin diye haber veriyoruz.."
"Son yarım saatten önceki iptallerde para almıyoruz. Siz çok erken aradınız. Para falan gerekmez" dedi, çok kibar bir ses..
Yirmi dakikada Sabiha Gökçen'de olduk biz de.. Az sonra Serpil geldi.. Hâlâ şaşkın.. Hâlâ inanamıyor.. "Van'a gidiyorum nihayet.. Vay canına" diyor, başka şey demiyor..
Tam saatinde uçağa da çağırdılar..
Pegasus Hava Yolları..
Pegasus Yunan Mitolojisindeki kanatlı at..
Tanrıların bindiği hani!.
Bizimki ne peki?.
Yarın anlatayım, olur mu?.
***
Bir bahçe kalmış geriye..
Van, baştan sona elden geçiyor.. Yollar, binalar yeniden yapılıyor nerdeyse.. Dolana dolana gidiyoruz. Mustafa, Ahmet'e tarif ediyor.. "Burası" dedi.. Durduk.. Bir bahçe duvarı.. Önünde bir demir kapı.. İçerde yapı falan yok.. Bir iki ağaç, otlar..
Bizim Van'daki evimizden kalan işte bu.. O zaman ağır hasar görmüştü zaten.. Kalanı da satmış aile.. Yeni sahipler de bir şey yapmamış.. Boş arsa.. İçeri giremedik.. Duvarın üzerinden baktık.. O bile Serpil'i ağlatmaya yetti..
Bizim ev, Van'ın en dışındaki evdi, 1945'te.. Camdan baktım mı, kışın bembeyaz ovayı görürdüm. Bahar gelip kar kalkınca da bir yemyeşillik ortaya çıkardı bir sabah aniden ve Van kadınları doldururdu ovayı.. Van'ın ünlü otlu peynirlerinin otlarını en taze günlerinde toplamak için.. Ev sahibinin kızı Suzan, en iyi arkadaşımdı. Yaşıtım.. Bir de bizim Kilis'ten akraba Maarif Müdürü Metin Keçik amcanın kızı Suay.. Üçümüzün tüm günü o ovada geçerdi. En sevdiğimiz oyun da, uzaktaki harabeler arasında saklambaç..
Şimdi bizim ev (Yani arsa artık) şehrin nerdeyse merkezi.. Öyle büyümüş Van.. Resimler çekildi.. Serpil ağladı.. Karınlar acıktı..
"Haydi Van Kalesi'ne gidelim. Serpil hem kaleyi görür, hem de orda nefis bir Ayran Aşı içmiştik. Onu tadarız gene" dedim. Mustafa, niyetli.. "Bize gidelim" dedi.. "Tanrı misafiri.. Allah ne verdiyse.."
Vakit az, görecek yer çok.. "Size bir kahve içimi uğrarız, Mustafa" dedim.. İstikamet Van Kalesi.. Serpil gene bayıldı.. Her gördüğüne bayılıyor zaten.. Ama açık hava restoranı ramazan dolayısı ile sadece ızgara yapıyor.. O da balık..
Mustafa "İlle bize" diye dayatıyor ama, ben de "İlle Hikmet Kardeşime" diyorum.. Serpil Akdamar Adasını görmek istiyor ama vaktimiz yok.. "Hiç değilse karşıdan görürsün" diyorum.. Hikmet'in Deniz Grand Tesisleri hem restoran, hem de Akdamar teknelerinin iskelesi çünkü.. Gevaş yolu da dünya güzeli.. Hikmet'te enfes Van özel yemekleri var, tadı senelerdir damağımda.. Bir taşla kaç kuş..
Enfes yolculuk, enfes ağırlanma, enfes yemekler ve söylemeye gerek yok, Serpil gene bayıldı..
"Şimdi işte Van çayı zamanı" dedim, Mustafa'ya.. Eve telefon etti.. "Hanım çaya geliyoruz" diye..
Evimize gidiyoruz yıllar sonra.. Binamız yıkılmış, ama "Evimiz, yuvamız" Ahmet Saidoğlu'nun torununda yaşıyor.. Mustafa'da..
Mustafa nasıl harika bir Vanlı.. Hangisi değil ki, zaten.. Onu size ayrı anlatacağım, "Harika" derken, az bile dediğimi anlamanız için..
Doğu insanını, Van'ı, Vanlıları iyi tanımamız gerek, yanlış kalıplardan, peşin hükümlerden kurtulmamız için.. Sımsıkı ve sımsıcak kucaklaşmamız için..

Bakmadan Geçme