"Artan
yatırımlarla birlikte şiddete bulaşan insan sayısında ciddi azalma yaşandı.
BDP'nin oy oranı aynı. Ama aynı kitleyi mobilize edip gösterilere götüremiyor.
BDP'nin militan kadrosu azaldı." diyen Erkan, bölgede ekonomik yatırımlarla birlikte
şiddetin azaldığını söyledi. Erkan,
Bölgede bir Kürt
burjuvazisi var. Bir de çalışmayanlar. Zengin olanların çocukları
dağda değil. Yükselen orta sınıf, burjuvazi kesimi şiddetten rahatsız" diyor. KÜRT BURJUVAZİSİ VAR Ekonomi
sorunu nasıl etkiliyor? ZENGİN KÜRTLERİN ÇOCUKLARI DAĞA ÇIKMIYOR Zenginler
şiddete nasıl bakıyor? BDP'NİN MİLİTAN KADROSU AZALDI Örgüte
katılımda bir düşüş var sanki? Halk, PKK'yı
niçin protesto etmiyor? SORUN KÜRT HALKININ HAKLARI PROBLEMİ DEĞİL Açılımın
toplumda karşılığı var mı? NORMALLEŞME 20-30 SENEYİ BULUR Mesele nasıl
çözülecek? ÖNEMLİ OLAN KÜRT SİYASETİNİ ŞİDDETTEN ARINDIRMAK BDP sürece
katkı sağlayabiliyor mu? LEGAL SİYASET YUMUŞAK OLSAYDI Siyaset çok
mu sert yürütülüyor? DİYARBAKIR'DA LÜKS OTO SAYISI SAMSUN'DA YOK Terörden
bıkan bölge halkı, gelen yatırımlarla birlikte işine gücüne bakmaya başlamış.
Yıllarca göç veren Diyarbakır'da son zamanlarda gözle görünür bir canlılık var.
Öyle ki Diyarbakır'da bulunan lüks oto sayısı Samsun gibi gelişmiş bir Batı
ilinde yok...
Bölge siyasi
talep aynı yerde duruyordur ama şiddete bakış, eylem oranına baktığımız zaman
Diyarbakır'da normalleşme çok hızlı gelişiyor. Diyarbakır'daki otomobil sayısı
Samsun'dan çok daha fazladır. Diyarbakır'ın nüfusu 1.5 milyon. Bunun 200 bini
üst gelir grubudur. 200 bin de yoksul var. Bir Kürt
burjuvazisi var. Bir de çalışmayan, gelecekte de iş bulamayacak olan
fakir kesim var. Bu iki kitlenin ideolojik bakış açısı çok farklılaşmıyor. Yani
hepsi Kürt sorununda belli bir yerde birleşiyor. Oysa sosyolojik olarak
sınıfsal duruma göre bir tavır sergilemesi gerekiyordu.
Siyasal
davranışları birbirine benzer. Bağlar ve Karapınar. Biri orta üst gelire sahip
diğeri fakir kesimin olduğu yer. Seçim sonuçlarına baktığımızda aralarında
yüzde 1'lik bir fark var. Birinde BDP'ye yüzde 59 oy oranı çıkmış diğerinde
yüzde 60. Onun için böyle yoksullukla ilişkilendirerek açıklamak çok doğru
değil. Orta sınıf artarsa şiddette bir düşüş olabilir ama siyasal tercihlerde
bir düşüş yaşanmaz. Hatta Kürt siyasal hareketini taşıyanlar eskiden beri Kürt
elitleridir. Zengin olanların çocukları dağda değildir. Yükselen orta sınıf,
burjuvazi kesimi var ve bu kesim şiddetten rahatsız. Ama siyasal olarak bir
BDP'linin tavrıyla zengin iş adamının tavrı arasında çok da bir fark yoktur.
Yani zengin iş adamının da ana dil talebi vardır. Hatta siyasi partiler
arasında bile böyle bir fark yoktur. Hepsinin eş dost ilişkileri çok iyidir.
Batı'daki AKP-CHP-MHP karşıtlığı gibi bir şey burada yoktur. Yoksulla
konuştuğunuz zaman o da şiddet taraftarı değildir. Sorunun çözümüne baktığımız
zaman aslında herkes şiddetsiz çözümden yana.
Mobilize
edilecek insan sayısı azalıyor gibi görünüyor. BDP'nin oy oranı aynı. Ama aynı
kitleyi mobilize edip mitinglere, gösterilere götüremiyor. BDP'nin militan
kadrosu azaldı. Militanı her anlamda partiyi destekleyen anlamında söylüyorum.
Ben bunu Türkiye için sağlıklı bir gelişme olarak görüyorum. Bir partinin bir
kitleyi istediği gibi kullanması doğru değil.
Çünkü geniş
Kürt kitlesinin hâlâ almak istediği talepleri var. Yani halkın örgüte yeter
artık demesi için çok tatmin olması gerekiyor. Bir de çok ileri adımlar da
atsanız halkla görüşmeden, halkı adam yerine koymadan bu adımları attığınız
zaman bu çok tatminkâr olmuyor.
İster
istemez saldırı ortamlarında Türkiye'de herkesin dili değişiyor. Siyasetçinin
de vatandaşın da tavrı değişiyor. Sorun sadece Kürt halkının hakları problemi
değil. Dağda 5 bin PKK'lı var. Bu da çözüm bekliyor. Devlet bunun farkında.
Oslo görüşmeleri örgütün silah bırakmasıyla ilgiliydi. Şu anda bütün Kürtlerin
talebi ana dilde eğitimdir. Bu komplike bir problemdir. Çözüm istemeyenler var
ama çözüm isteyenler için de kolay bir şey değil.
Toplumsal
olayların dönüşümü çok hızlı olmuyor. Toplumsal olaylarda diğer doğa olayları
gibi kesin bilimsel sonuçlara alamıyorsunuz. Bu süreç 30-40 yıl içinde nasıl şu
anki aşamaya gelmişse tam normalleşmesi bir 20-30 seneyi bulur. Çünkü insanın
davranışının, olaylara bakışının, o kuşağın değişmesi çok kolay değil. Değişim
süreci içerisindeyiz ama sorunun tamamen çözülmesi için daha uzun bir zamana
ihtiyacımız var. Normalleşme sürecinin işlediğini düşünüyorum. Devlete, topluma
ve sivil toplum kuruluşlarına düşen bunu hızlandırabilmektir.
Ne BDP iç süreci iyi
yürütebiliyor ne de diğer kesimler bu sürece bir katkı sağlayabiliyor. Son
zamanlarda sanki PKK'dan çok BDP'ye karşı mücadeleyi daha çok öne çıkarıyorlar.
Oysa 'Diyarbakır belediyesini alacağım' diye bir mücadele çok anlamlı
bir mücadele değil. 'Ben Diyarbakır Belediyesini
alırsam sorunun çözülmesine katkı sağlarım' düşüncesi çok doğru bir düşünce
değil. Kürt hareketinin siyasal çizgisi olsun, önemli olan bunun silahlı
kanadını ortadan kaldırmaktır. Bu biraz eksik kalıyor. Türkiye bu süreci
sağlıklı yürütemiyor. Bölgede yüzde 50 oranında bir BDP var. Bunun AK Parti
veya CHP'ye kayacağını düşünmek doğru bir yaklaşım değil. Önemli olan Kürt siyasetini
şiddetten arındırmaktır.
Türkiye,
legal siyaseti çok sert yürütüyor. Yumuşak ilişkiler üzerinde yürütülseydi
sonuçları farklı olurdu. Örgüte karşı gösterilen sertlik BDP'ye karşı da
gösterildiği zaman bölge halkı da endişeleniyor. BDP'ye daha ılımlı davranılmış
olsaydı o zaman Kürt toplumunda da şöyle bir algı oluşur: 'Bak siyaset yapan
el üstünde tutuluyor, o zaman bu kanal açık.' Dürüst olmak lazım. 8 askerin
şehit olduğu olayda bölgedeki insanın tepkisiyle Batı'daki insanın tepkisi
birbirinden farklıdır. Burada hiç kimse 'iyi olmuş' demez. Ama Batı'daki insanın
gösterdiği tepkiyi de göstermez. Böyle bir fark var. Burası da tedirgin.
Çatışmalar arttığı zaman oğlu PKK'da olan da, askerde olan da endişeleniyor.