Bir Zamanların Ramazan Eğlenceleri

Pandemiden dolayı evlerde sıkışıp kaldığımız şu günlerde yaşam kalitemizi kendi olanaklarımızla yükseltmeye çalışıyoruz. Kimimiz okuyarak, kimimiz yazarak, kimimiz resim, el sanatları, dikiş becerisiyle ilgilenerek kendimizi oyalamaya ve geliştirmeye çalışıyoruz.

El sanatları alanında kadın, erkek demeden birçok insan bir şeyler öğrenip üreterek hatta kimileri bunları pazarlayıp satarak, para kazanarak bu dönemi atlatmaya çalışıyoruz. Öğrenciler maalesef bu dönemin en şansızı ve mağdurları. Biliyoruz ki her şey ertelenebilir ama sağlık ve eğitimin ertelenmesi asla mümkün olamaz. Zaman hızla akıyor. Gençler ve çocuklar yetersiz bir eğitimle, sosyalleşemeden, ağır aksak bir eğitimle hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Yalnızlıklarını televizyonla giderenler de televizyondan uzaklaştı. Bir zamanlar hemen her iyi, doğru şeyi öğrendiğimiz televizyonların bugün yaptıkları programlar ne yazık ki yetersiz kalıyor. Özellikle bilinçsiz insanlara ve çocuklara niteliksiz programlar sunarak öfke patlamalarını normalmiş gibi gösterip şiddeti, lüks yaşamla zahmetsiz, kolay para kazanma yollarını pompalayarak emeksiz zengin olmayı empoze ederken, bilinçli seyirciyi kendisinden uzaklaştırdılar.

Televizyon kanallarına baktığımızda bir kaç program dışında hiçbir eğitici, öğretici, programlara rastlayamıyoruz.

Oysa bir zamanlar televizyon kanalları, toplumun ihtiyacı olan öğrenmeyi gelişmeyi bir yaşam biçimi haline getirmek için birbirleriyle yarışırlardı. Örneğin kültür sanat programları, tartışma programları, ülkemizin tarihi ve turistik zenginliklerini, müziğini, folklorunu, tiyatro oyunlarını, eşsiz kültürünü tanıtan programlarla seyirciyi ekran başında tutarlardı.

Bir zamanlar, sinema, tiyatro, konser gibi aktivitelere gidemeyen orta ve düşük gelirli insanlar düşünülerek hazırlanan programlar her kesimce izlenirdi. Örneğin bayram programları, yılbaşı programları, ramazan geceleri için hazırlanan eğlence programları; gazinoları, Direklerarası eğlenceleri adeta evlerimize taşırdı.

Bu programlar,  güne anlam katan, insanları günün stresinden uzaklaştıran, eğlendirirken eğiten programlardı. Bu programlar sayesinde bizler kültürel mirasımız olan;  Direklerarası eğlencelerde, gölge oyunları, orta oyunları, meddahları, tuluat tiyatrolarını, kantoları öğrendik, Karagöz ve Hacivat’ı tanıdık.

İzleyici de değerliydi, iş yapanların yaptıkları işe saygıları vardı ve kalite öncelikleriydi. Aylar önceden bu programların çekimleri titizlikle yapılır, televizyonlarda, gazetelerde programların tanıtımları halkla paylaşılırdı. Televizyon seyircisi günlük işlerini televizyon programlarına göre ayarlardı. Zengin yılbaşı programları, sabah saatinden gece yarısına dek süren bayram programları, hemen teravihin ardından sahura kadar bir ay boyunca zengin bir kadroyla süren ramazan programları vardı. Bu programlar bol seyircili olur ve izleyiciden tam not alırdı.

Halk;  konserleri, oyunları, meddahları, kantoları, çocuklar da kukla gösterilerini, Karagöz-Hacivat’ı TRT ‘nin ramazan eğlence programlarında izlerdi. Günümüz çocukları Karagöz ve Hacivat’ı ne yazık ki yeterince tanımıyor. Genç kuşak meddahlık geleneğinin son temsilcisi Orta oyunu ve Tulûat sanatçısı İsmail Dümbüllü’yü , bir kültür ve eğlence merkezi olan Direklerarası’nı belki de hiç duymadılar, hiç bilmiyorlar. Münir Özkul, Erol Günaydın, Gazanfer Özcan’ ı da ortaoyunlarında, kantoların kraliçesi Nurhan Damcıoğlu’nu şarkı söyleyip dans edişini da hiç izlemediler. Yüzyıllar boyu süren ramazan eğlenceleri kültürü de böylece tarihe karışıyor.

Otuz yaş üstü gençler; başında fesi, setre pantolonu ve bastonuyla İstanbul efendisini canlandıran Taner Şener ile elinde fırfırlı şemsiyesi renkli parlak feracesiyle Ela Altın’ı İstanbul şarkılarını söylerken anımsayabilirler. Bir dönemin ikililerinden genç yaşlarında kaybettiğimiz Taner Şener ve bugün eşi, çocukları ve torunuyla Ankara’da yaşayan Ela Altın TRT’ nin ramazan programlarının unutulmazları arasında, otuzlu yaşlarda olan gençlerin belki de tek hatırladığı programlar olarak kaldı.

Bu günkü televizyon programlarına baktığımızda, çoğu insanın televizyon izlemediğini, internet üzerinden yayın yapan dijital kanallarda film ve dizi izlediklerini görüyoruz. Bu olanaktan yoksun olanlar da, televizyona mahkum kalıyorlar. Televizyon izleyicisi de kalitesiz programlardan, dizilerden oldukça muzdarip.

Birkaç kaliteli dizi dışında payımıza; hiçbir eğitici, öğretici yanı olmayan, estetiğin, şaşanın ön planda olduğu, konunun es geçildiği birbirinin benzeri diziler düşüyor. Bu niteliksiz dizilerin televizyon kanallarını kuşatmış olması çok vahim.

Gündüz kuşağı olarak bilinen programlarda yaşananlar tam bir felaket. Aile denince dokunulmaz bir mahremiyet gelirdi aklımıza. Bu programlar sayesinde aile mahremiyeti diye bir şey de kalmadı. Eşler arasında, aile içinde kalması gereken her şey, milyonlar tarafından bilinir oldu. Aile birliğini temelden sarsan ve aile birliğine yakışmayan bu programlara başta RÜTÜK ve ilgili kurumların da sessiz kalması bir başka sorun. Her gün anlaşmazlıkların, aile içi sürtüşmelerin, düzeysiz konuşma ve tartışmaların ekranlara getirilmesi sizce de çok düşündürücü değil mi?

 

 

Bakmadan Geçme