Bit
Saraybosna toprakları içerisinde dünyaya gözlerini açmıştı. Burası küçücük bir köydü. Köylülerin yapabilecekleri işler ise oldukça sınırlıydı. Fakr-u zaruret, aleni bir durum olmanın ötesinde adeta bir kaderdi doğduğu topraklarda. Babası bir Sırp köylüsüne domuz çobanlığı yapmaktaydı. Ancak bu iş, aileyi geçindirebilmek için yeterli olmayınca Payitahta köle olarak satıldı Küçük Rüstem.
Saraybosna toprakları içerisinde dünyaya gözlerini açmıştı. Burası küçücük bir köydü. Köylülerin yapabilecekleri işler ise oldukça sınırlıydı. Fakr-u zaruret, aleni bir durum olmanın ötesinde adeta bir kaderdi doğduğu topraklarda. Babası bir Sırp köylüsüne domuz çobanlığı yapmaktaydı. Ancak bu iş, aileyi geçindirebilmek için yeterli olmayınca Payitahta köle olarak satıldı Küçük Rüstem.
Neyse ki zeki biriydi. Bu yüzden Enderun’a kaydedildi. Herkesin hayatında dönüm noktaları vardır ya; işte Rüstem’in hayatının dönüm noktası da bu okula kaydedilmek oldu. Artık bundan sonrası talihine ve çalışmasına kalmıştı.
Belki yaşı küçüktü fakat hırsları büyüktü. Çok çalışıyor ve yükselmesini şansa bırakmak istemiyordu. Bu gayreti ile kısa sürede dikkat çekti ve iç oğlan olarak saraya alındı. Ancak burada bir sürü rakibi vardı ve yükselmesi için Sultanın gözüne girmesi gerekiyordu.
Bir örümcek gibi pusuya yatmış, kaderin ağlarını örmesini ve ona beklediği fırsatı sunmasını bekliyordu. İşte bu fırsat, Sultan’ın elindeki bir kâğıt parçası olur. Pencere kenarında oturan Sultan, elindeki kâğıdı düşürünce herkes bu kâğıdı getirebilmek için büyük bir yarış içerisine girer ve merdivenlerden aşağı doğru bir koşuşturma başlar.
Bu koşuşturmayı Rüstem de takip etmektedir. Belki kendisi de aynı şeyi yapmalıydı. Ancak merdivenlerden inip o kâğıdı geri getirmek oldukça sıradan bir vazife değil miydi? Şayet Sultan’ın gözüne girmek istiyor ise çok daha fazlasını yapmalıydı. Bu yüzden tüm iç oğlanlar merdivenlerde birbirlerini eze dursunlar, Rüstem hiç düşünmeden pencereden atlar; ufak tefek sıyrıklarına aldırış etmeden kâğıdı efendisine getirir.