BU SÖYLEYİŞİ MUTLAKA OKUYUN



O anlattıkça ben dehşete düştüm.
Korktum!

O, bir ‘hacker.’
Öyle şeylerden söz ediyordu ki, George Orwell’ın ‘1984’ü gibiydi.
İşte nihayet, ‘büyük birader’ bizi izliyordu.
Kod adı ‘the mask.’
76 doğumlu.
E-mail attı, buluşmak istedi.
Neyle karşılaşacağımı bilmeden gittim.
Dönerken dudağım uçuklamıştı.
Gördüklerimden, duyduklarımdan sonra kafamda çınlayan cümle şuydu: “Hedef seçildiysek yandık! Kurtuluşumuz yok!” Allah hepimizi korusun!
O, artık hayatımızın ayrılmaz parçası haline gelen bilgisayarlarımız var ya…
Onlar bize doğrultulabilecek silahlar aynı zamanda…
Bilgisayarınıza bir dosya atılıyor, tıklarsanız bitiyor…
Ne özel hayatınız kalıyor, ne mahreminiz…

Siz kimsiniz, nesiniz?
- Ben bir hacker’ım.

Bilgisayar üzerine eğitim mi aldınız?
- Hayır, askeri okul mezunuyum. 2011’e kadar deniz astsubayıydım, sonra ordudan ayrıldım. Bilgisayar önce hobimdi, derken tutkum oldu. Hiçbir eğitim almadım. Merak ettim, araştırdım ve kendimi geliştirdim…

Bu konuda ne kadar iyisiniz?
- Yapabildiğim şeyleri göstersem korkarsınız! Bilgisayarınızla vedalaşırsınız!

TABİİ Kİ İLLEGAL
Tam olarak ne yapıyorsunuz?
- Aklınıza ne gelirse. Kimin neye ihtiyacı varsa. Hacker dediğiniz, sistemlerin güvenlik açıklarını bulup, değiştirebilecek, onarabilecek biridir. Şifre kırar, bazı programları lisanslı hale getirir, istediği bilgisayar sistemine girer, bilgi toplar, bilgi aktarır. Ben de bunların hepsini yapabiliyorum. Uzun süre dedektiflik şirketleri için çalıştım. Ama artık şirketlere güvenlik hizmeti veriyorum. Yaptığım anlaşmaya göre, güvenlik taramalarını yapıyorum.

Peki dedektiflik şirketlerine ne tür bir hizmet veriyordunuz?
- Mesela siz, dedektiflik şirketine gidiyorsunuz, “Kocamı takip edin” diyorsunuz. Sizi aldatıp aldatmadığını merak ediyorsunuz. Günlük 450 liraya eşinizin fiziksel takibi yapılıyor.

Ne oluyor yani?
- Bütün bir gün boyunca eşinizin yaptıklarının dökümünü veriyor. Her gün, üç araba mesafeden takip ediyor, fotoğraflarını çekiyor. Bu işlem, günlerce devam ediyor.

Peki siz, nerede devreye giriyorsunuz?
- Fiziksel takip sizi kesmezse, dedektiflik şirketi bana geliyor. Eşinizin bilgisayarına giriyorum. Şirket şifrelerini, mail şifrelerini, sosyal medya ağ şifrelerini ele geçiriyorum. Sizin talep ettiğiniz süre boyunca, kiminle ne yazıştı, kredi kartını, nerelerde, ne almak için kullandı, Facebook’ta kimin profiline baktı, size bunların kaydını veriyorum…

Vay anam vay!
- Siz bana yardımcı olursanız, işim daha kolay. Buna, “İçeriden destek” diyoruz. Ama “Ben anlamam, bulaşmam” derseniz, o zaman ben her şeyi, kendi başıma yapıyorum.

Nasıl yapıyorsunuz?
- Mesela sizin eşiniz Fenerli, ona Fenerbahçe’yle ilgili bir dosya yolluyorum ya da varsa başka bir ilgi alanıyla ilgili, mesela motor sporları. Zaafı olduğu için gayri ihtiyari tıklıyor dosyayı. Tamamdır, sistemine girmiş bulunuyorum.

Peki yasal mı bu?
- Tabii ki değil. Yaptığım şeyin yasal olduğunu iddia etmiyorum ki…

Peki kamuoyunun bildiği sizin de dahil olduğunuz vakalar var mı?
- Aslında bu meseleye çok girmek istemiyorum ama var. Şeyda Coşkun-Ergin Ataman olayı. Eski sevgilisi, Şeyda Coşkun’u üç ay kadar bir dedektiflik şirketine takip ettiriyordu. Pek bir şey  bulamıyorlar. Sonunda bir gün, o otele giriyor. Dedektifler de eski sevgiliye, “Kız burada” diye telefon açıyorlar. Sevgili, şoförünü gönderiyor. Şoförü de teyit ediyor. Dedektifler, otelin kapısında bekliyorlar. İşte bu noktada beni aradılar. Otelin güvenlik sistemine girip o kaydı almamı istediler.

Siz de kabul etmediniz tabii…
- Hayır ettim! Sadece iki-üç gün süre istedim. Fakat beklememek için, kısa yoldan otelin güvenliğinden halletmişler işi. İçeriden birine para verip almışlar. Sonra yine bana döndüler, “Bu görüntüleri, kimlik belli olmadan internete düşürür müsün?” dediler, anlaştık, bir iki gün içinde halledecektim ama nasıl olduğunu bilmediğim şekilde görüntüler basında yayımlandı. Eski sevgili intikamını almış oldu.

KIZIMI TAKİP EDİN
Sizi ekarte ettiler yani…
- Önemi yok ki, üç gün sonra başka bir iş gelir. Ben size sistemi anlatmaya çalışıyorum. Burada isimlerin de önemi yok…

Türkiye’de böyle kaç dedektiflik şirketi var?
- İstanbul genelinde 10’a yakın. Çoğu eski polis ya da MİT’çi.

Sadece aldatma vakalarını mı araştırıyorlar?
- Hayır, kayıplar, ortak araştırmaları, boşanma davaları, ihaleler… Bazen de “Kızım üniversiteyi kazandı, başka şehre gitti. Takip edin” talepleri. Sonunda bütün bu işler bana geliyor. “Kızımın bilgisayarına gir, bir bak bakalım” diyen baba da…

Neden bunu istiyor?
- Kızı üniversiteyi kazanmış, bir başka şehirde, birkaç arkadaş ev paylaşıyorlar. Nasıl bir hayat kurmuş kendine öğrenmek istiyor. Neler yapıyor? Amaç, kızının özel hayatına sızmak değil aslında, onu korumak. Madde kullanıyor mu filan. Nitekim, birtakım örneklerde madde kullanımına rastladık. Aile, duruma el koydu. Kız, o evden acilen çıkartıldı, o arkadaşlarıyla ilişkisi kesildi.

İyi ama bunların hepsi suç…
- Evet, ama ispatı yok ki. Bugün istediğiniz dedektiflik firmasına gidin, istediğinizi takip ettirin. Şirket size ne bir fatura kesiyor ne de bir kayıt alıyor. Zaten hiçbir zaman ofis tarzı çalışmıyorlar. Hatta herhangi bir dedektiflik şirketini aradığınızda size klasik olarak “Ofisimiz şu an tadilatta” ya da “Ofisimiz size uzak, biz istediğiniz yere geliriz” derler. Adamın ya da kadının aldatıp aldatmadığı onların derdi değildir, onlar kazandıkları paraya bakar. Eğer iş, sizin gibi birinden gelmişse, eşinizin herhangi bir kadınla çekilen fotoğrafı sizi tatmin etmez, bunu bilirler. Bu durumda bir hikâye, bir film yaratılabilir.

Amaç, burada gerçeğe ulaşmaktan ziyade ‘söğüşlemek’ mi?
- Dedektiflik firmaları, amme hizmeti için kurulmuş firmalar değil!

Bu son olayda, işi size vermedikleri için onlara kızdığınızdan mı anlatıyorsunuz bunları?
- Yok hayır, ben size insanların bilgisayarlarına girebildiğini, kameralarının açılabildiğini, şifrelerinin kırılabildiğini, herkesin özel hayatına müdahale edilebildiğini anlatmaya çalışıyorum. Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz.

Olacak şeydeğil... Gözümün önünde annemin bilgisayarına girdi

Bütün bu anlattıklarınızı nasıl kanıtlayacaksınız?
- Hazırsanız, örnekler göstereceğim…

Buyurun…
- Diyelim ki, siz evde, laptop’unuzun önünde oturuyorsunuz. Bilgisayarınızdan müzik dinliyorsunuz. O sırada Facebook’unuz açık, Twitter’ınız açık. Başlıyorsunuz ojenizi silmeye, sonra duşa girip geliyorsunuz. Ben hem sizin bilgisayarınıza girip orada ne yaptığınızı görüyorum hem de sizi izleyebiliyorum…

Nasıl olabilir ki böyle bir şey!
- Oluyor işte, yapıyorum. Kamerası olan herhangi bir bilgisayara girip izleyebiliyorum.

RUHLARI DUYMUYOR EVLERİ İZLENİYOR
İnandırıcı gelmiyor bu söyledikleriniz bana...
- Bir isim verin o zaman, girip neler yaptığına bakalım. Ya da halihazırda bende açık olanlardan göstereyim. Bilgisayarın hiçbir yerinde de izlendiğine dair bir şey çıkmıyor. Ben kameramdan onu izliyorum, mikrofonumdan neler konuştuğunu duyuyorum. Bilgisayarının içinde ne var, ne yok istersem bakıyorum, istersem kendi bilgisayarıma kaydediyorum.

Şaka bu!
- Hayır. Değil.

Eskiden telefonlar için denirdi…
- Bir iki sene öncesine kadar, evet o da vardı. Bir mesaj atılıyordu telefona, “Evet” ya da “Hayır” tarzı mesaja yanıt verildiğinde, telefonlar dinlenmeye alınabiliyordu. Ama önlem alındı, o iş bitti. Fakat bilgisayarlar için hâlâ bu tehlike mevcut. O yüzden de dedektif şirketleri benim gibi adamlarla çalışıyorlar. Mesela, bilmem ne inşaat firması geliyor, “Çelik kapı ihalesine gireceğiz. X şirketi de, Y şirketi de teklif verecek. Onlardan daha az fiyat vermek istiyoruz. Bize onların hazırladığı ihale dosyasını getir” diyorlar. Bilgiler, kimin bilgisayarındaysa artık, muhasebe müdürünün mü planlama departmanının mı girip, alıp, o dosyayı karşı tarafa veriyorum. İşin bir bu tarafı var, bir de videosu çekilenler, konuşmaları kaydedilenler… Bunları ele geçirip tehdit yoluyla para alan çeteler var.

Çoğunlukla hedefte kimler var?
- Yaşam tarzına bakılıp, takibe alınan ve “Bunların üzerinden para kazanabiliriz” diye karar verilen insanlar. Ünlüler, gayler, lezbiyenler, eş değiştiren evli çiftler... Mesela lezbiyen sitelerine bir kadın elemanlarını yerleştiriyorlar, muhabbet ilerleyince, videolar çekip şantaj yapıyorlar, para talep ediyorlar. Ruhunuz bile duymaz, çünkü muhataplar hemen parayı verip, olayı örtbas ederler. Bilgisayarınıza gönderilen bir virüsle de bu görüntülere ulaşmak mümkün tabii.

Peki korunmanın bir çaresi yok mu?
- Kural 1, tanımadığınız kişilerden gelen dosyayı açmayın. Ama tabii, tanıdık kişilerin adresinde de gönderilebilir söz konusu virüslü dosya. Ben size sızmak istediğim zaman sizin Facebook’unuzdan, Twitter’ınızdan orada, burada diyalogda olduğunuz birinin bilgisayarına giriyorum önce. Zayıf halka yakalıyorum orada, dosya size o kişiden geliyor. Genelde buna gerek kalmadan ilgi alanları da benim işimi görüyor. Fenerbahçe’si, Galatasaray’ı derken işimi hallediyorum. Hayvanları Koruma Derneği’nden gelen bir dosya kimseyi şüphelendirmez, kedi sevenlere beş tane kedi slaytı gönderince, tıklayıveriyorlar…

Çok fena, kâbus gibi…
- Öyle. (Bu arada önündeki lap top’tan bilgisayarına girdiği birtakım insanları bana izlettirmeye başlıyor...) Bakın, burası bir bekâr evi. Bu evde, üç kız yaşıyor. Kızcağız, bilgisayarını açmış işini yapıyor, okul notlarını okuyor. Siz de görüyorsunuz şu anda. Arkadaki bornozlu da ev arkadaşı, diğeri de şimdi girdi odaya. Gördünüz mü, o da saçını kurutuyor. Biz bu evi, buradan izleyebiliyoruz. Onların haberleri bile yok.

KİMSE EVİNDE GÜVENDE DEĞİL!
Siz, beni de izlediniz mi?
- Yok hayır! Ama sistemin nasıl işlediğini gösterdiğim herkes aynı soruyu soruyor: “Beni de izledin mi?” Ben size, yaşadığımız çağda bunun nasıl mümkün olabildiğini anlatıyorum. Zaten bu röportaj çıktığında, ertesi gün nalburlar size dua edecek, herkes bilgisayarının kamerasına elektrik bandı yapıştıracak!
(İzlemeye devam ediyoruz…)

Bu kim?
- Arada izlediğim bir başkası. Twitter’ı açık, Facebook’u açık. Şu an kamerasını açıyorum…

Fark etmeyecek mi?
- Hayır. Bakın açıldı, şimdi biriyle telefonla konuşuyor. Sesini de açayım mı? Duymak ister misiniz? Bilgisayarındaki her şeyi buraya kaydedebiliyorum. Tamamen yalnız olduğunu düşünüyor. Oysa, biz onun her anını görüyoruz. Yani demek istiyorum ki, kimse evinde güvende değil. Her an izlenme riskiniz var!

Cısss... Her gelen dosyayı açmayın!

İyi de ben nereden bileyim, bütün bu insanları sizin ayarlamadığınızı… Benim dediğim birinin bilgisayarına girin ki size inanayım…
- Tamam. Kimi isterseniz söyleyin. Rica edebileceğimiz birisi varsa arayın, “Bir mail atacağım sana, dosyayı tıkla” deyin, şak diye gelsin bütün hayatı önümüze…
(Hemen birkaç arkadaşımı arıyorum, durumu anlatıyorum. Herkes “Deli misin, asla olmaz!” diyor. Ben de kara kara düşünüyorum, kim olabilir diye, kim bana kızmaz diye. Sonunda annemi kurban etmeye karar veriyorum. Arıyorum, “Bir dosya attım sana, bir bakar mısın?” diyorum.. En masum, en tatlı haliyle “Tabii” diyor ve Allah sizi inandırsın, biraz sonra hacker’ın anlattıklarının doğru olduğunu anlıyorum. Annemin bilgisayarında ne var, ne yoksa önümde! Masa üstüne Alya’yla benim birlikte çekilmiş fotoğraflarımızı kaydetmiş, onları bir güzel hacker’ın dosyasına alıyoruz. Sonra annemi arayıp “Tamam Mamicim, o dosya açılmıyor vazgeç denemekten” diyorum. Ben göreceğimi gördüm, yeteri kadar korktum!)

Ne yapmak lazım peki? Engellemenin yolu nedir?
- Bilinçli olmak ve bilgisayara hâkim olmak gerekiyor. Siz nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, destek almanız gerekiyor. Virüs programları sizin adınıza sizi koruyor zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Artık biliyorsunuz: Her gelen dosyayı da açmayın! Bilgisayardan da soğumayın, internete girmekten vazgeçmeyin. Ama destek şart...

Balyoz’da benzer yöntemler

Balyoz’da da benzer yöntemler mi kullandılar?
- Evet. Bilgisayarına virüs yollanan kişinin haberi bile olmuyor. Çoktan bilgisayara yükleniyor. Sonra da soruyorlar: “Bu dosyanın bilgisayarında ne işi var?!” Ayıkla pirincin taşını! Balyoz davasında, 2004 yılında yazıldığı iddia edilen belgeler, anlaşılıyor ki Office 2007 programıyla yazılmış. Ama derdini kimseye anlatamıyorsun…

Kayıp kızı nasıl buldum?

Bir gün, kızı kayıp bir anne benden yardım istedi. Bir kafede buluştuk. Kızının mail adresini, Facebook adresini ve işe yarayabilecek bilgileri sundu. Bilgisayarından resimler filan gösteriyordu. Bir ara tuvalete gittiğinde, bilgisayarına sızdım. Sonra ayrıldık, evine gitti. Akşam bilgisayarına girdiğimde, baktım evdeki kız kardeş, ‘kayıp abla’yla ‘face’de sohbette. “Annem, bir hacker tuttu, bir süre nete girme!” diye uyarıyor. Tabii ‘kayıp kızı’ bulmam sadece birkaç saatimi aldı…

Uzaktan klavyelerini kontrol edebiliyorum

Kameralı bilgisayar almasak, yırtar mıyız?
- Şirket bilgisayarlarda kamera yok. Ama bilgi var. Orada hedef dosyalar. Bir malı kimden alıyor, kime satıyor, kimlerle çek alışverişi yapıyor, ihaleye kaç liraya teklif veriyor…

Başka neler yapılabiliyor?
- (Hâlâ ekrandakileri izlemeye devam ediyoruz...) Mesela şu gördüğünüz hanımefendi, bir muhasebeci. İzlememi isteyen de patronu. Kontrol için. Bakalım ne dosyalar varmış: Personelin maaş bordrosu, müşteri alacakları, borçlular… Onun haberi yok tabii izlendiğinden. CD-ROM’unu açayım?

Nasıl yani! Yapabilir misiniz?
- Tabii. (Tak diye açıyor! Bir kere daha dehşete düşüyorum!)

Şaka gibi! Muhasebeci kadın ne zannediyor?
- Yanlışlıkla oldu zannediyor! Bir keresinde, bir kadınla ‘chat’leşiyorduk. “Çay alıp, geliyorum” dedi. “Bana da getirir misin?” dedim. Dalga geçti, “Tamam olur” dedi, “Açıyorum CD-ROM’u, koyarsın, ben oradan alırım” dedim. Güldü. Çayı getirince küt diye CD bölümünü açtım, kadın bir daha benimle konuşmadı! Ben buradan bilgisayarları da açıp kapatabiliyorum. İnsanların klavyelerini ve mouse’larını da kontrol edebiliyorum. Hatta, ekranlarında yazı çıkartabiliyorum…

Yok artık!
- Tabii, tabii. “Ayıp burnunu karıştırma!” yazabilirim ya da “Şşştt, sen biraz kilo mu aldın son zamanlarda!” Ama o zaman çok korkarlar. Bir daha bilgisayarlarına dokunamazlar. Bir keresinde Ankara’da piyano çalan bir kızın bilgisayarına girdim. Word programı açıktı, o kadar güzel çalıyordu ki, ekranında, kocaman “Adaletsiz Seçim’i çalar mısın?” diye bir yazı çıkarttım. Kız, o gün bugündür, bilgisayara girmiyor!

Peki bana izlettiğiniz bu insanları nereden, nasıl buldunuz?
- Arada sırada, YouTube’a ‘MSN şifre kırıcı’ başlığıyla videolar koyuyorum. Annenizin açmaya çalıştığı dosyayı da onun içine saklıyorum. Millet, MSN kırmaya meraklı olduğu için o programı indirmeye çalışıyor ve ‘tak’ diye bana bağlanmış
oluyor. Hürriyet  Gazetesi

 

Bakmadan Geçme