O anlattıkça ben dehşete düştüm.
Siz
kimsiniz, nesiniz? Bilgisayar
üzerine eğitim mi aldınız? Bu konuda
ne kadar iyisiniz? TABİİ Kİ
İLLEGAL Peki
dedektiflik şirketlerine ne tür bir hizmet veriyordunuz? Ne oluyor
yani? Vay anam
vay! Nasıl
yapıyorsunuz? Peki
yasal mı bu? Peki
kamuoyunun bildiği sizin de dahil olduğunuz vakalar var mı? Siz de
kabul etmediniz tabii… KIZIMI
TAKİP EDİN Türkiye’de
böyle kaç dedektiflik şirketi var? Sadece
aldatma vakalarını mı araştırıyorlar? Neden
bunu istiyor? Amaç,
burada gerçeğe ulaşmaktan ziyade ‘söğüşlemek’ mi? Bu son
olayda, işi size vermedikleri için onlara kızdığınızdan mı anlatıyorsunuz
bunları? Olacak
şeydeğil... Gözümün önünde annemin bilgisayarına girdi Bütün bu
anlattıklarınızı nasıl kanıtlayacaksınız? Buyurun… Nasıl
olabilir ki böyle bir şey! RUHLARI
DUYMUYOR EVLERİ İZLENİYOR Şaka bu! Eskiden
telefonlar için denirdi… Çoğunlukla
hedefte kimler var?
Peki
korunmanın bir çaresi yok mu? Çok fena,
kâbus gibi… KİMSE
EVİNDE GÜVENDE DEĞİL! Bu kim? Fark
etmeyecek mi? Cısss...
Her gelen dosyayı açmayın! İyi de
ben nereden bileyim, bütün bu insanları sizin ayarlamadığınızı… Benim dediğim
birinin bilgisayarına girin ki size inanayım… Ne yapmak
lazım peki? Engellemenin yolu nedir? Balyoz’da
benzer yöntemler Balyoz’da
da benzer yöntemler mi kullandılar? Bir gün, kızı kayıp bir anne benden yardım
istedi. Bir kafede buluştuk. Kızının mail adresini, Facebook adresini ve işe
yarayabilecek bilgileri sundu. Bilgisayarından resimler filan gösteriyordu. Bir
ara tuvalete gittiğinde, bilgisayarına sızdım. Sonra ayrıldık, evine gitti.
Akşam bilgisayarına girdiğimde, baktım evdeki kız kardeş, ‘kayıp abla’yla
‘face’de sohbette. “Annem, bir hacker tuttu, bir süre nete girme!” diye
uyarıyor. Tabii ‘kayıp kızı’ bulmam sadece birkaç saatimi aldı… Uzaktan
klavyelerini kontrol edebiliyorum Kameralı
bilgisayar almasak, yırtar mıyız? Başka
neler yapılabiliyor? Nasıl
yani! Yapabilir misiniz? Şaka
gibi! Muhasebeci kadın ne zannediyor? Yok
artık! Peki bana
izlettiğiniz bu insanları nereden, nasıl buldunuz?
Korktum!
Öyle şeylerden söz ediyordu ki, George Orwell’ın ‘1984’ü gibiydi.
İşte nihayet, ‘büyük birader’ bizi izliyordu.
Kod adı ‘the mask.’
76 doğumlu.
E-mail attı, buluşmak istedi.
Neyle karşılaşacağımı bilmeden gittim.
Dönerken dudağım uçuklamıştı.
Gördüklerimden, duyduklarımdan sonra kafamda çınlayan cümle şuydu: “Hedef
seçildiysek yandık! Kurtuluşumuz yok!” Allah hepimizi korusun!
O, artık hayatımızın ayrılmaz parçası haline gelen bilgisayarlarımız var ya…
Onlar bize doğrultulabilecek silahlar aynı zamanda…
Bilgisayarınıza bir dosya atılıyor, tıklarsanız bitiyor…
Ne özel hayatınız kalıyor, ne mahreminiz…
- Ben bir hacker’ım.
- Hayır, askeri okul mezunuyum. 2011’e kadar deniz astsubayıydım, sonra ordudan
ayrıldım. Bilgisayar önce hobimdi, derken tutkum oldu. Hiçbir eğitim almadım.
Merak ettim, araştırdım ve kendimi geliştirdim…
- Yapabildiğim şeyleri göstersem korkarsınız! Bilgisayarınızla vedalaşırsınız!
Tam olarak
ne yapıyorsunuz?
- Aklınıza ne gelirse. Kimin neye ihtiyacı varsa. Hacker dediğiniz, sistemlerin
güvenlik açıklarını bulup, değiştirebilecek, onarabilecek biridir. Şifre kırar,
bazı programları lisanslı hale getirir, istediği bilgisayar sistemine girer,
bilgi toplar, bilgi aktarır. Ben de bunların hepsini yapabiliyorum. Uzun süre
dedektiflik şirketleri için çalıştım. Ama artık şirketlere güvenlik hizmeti
veriyorum. Yaptığım anlaşmaya göre, güvenlik taramalarını yapıyorum.
- Mesela siz, dedektiflik şirketine gidiyorsunuz, “Kocamı takip edin”
diyorsunuz. Sizi aldatıp aldatmadığını merak ediyorsunuz. Günlük 450 liraya
eşinizin fiziksel takibi yapılıyor.
- Bütün bir gün boyunca eşinizin yaptıklarının dökümünü veriyor. Her gün, üç
araba mesafeden takip ediyor, fotoğraflarını çekiyor. Bu işlem, günlerce devam
ediyor.
- Fiziksel takip sizi kesmezse, dedektiflik şirketi bana geliyor. Eşinizin bilgisayarına
giriyorum. Şirket şifrelerini, mail şifrelerini, sosyal medya ağ şifrelerini
ele geçiriyorum. Sizin talep ettiğiniz süre boyunca, kiminle ne yazıştı, kredi
kartını, nerelerde, ne almak için kullandı, Facebook’ta kimin profiline baktı,
size bunların kaydını veriyorum…
- Siz bana yardımcı olursanız, işim daha kolay. Buna, “İçeriden destek”
diyoruz. Ama “Ben anlamam, bulaşmam” derseniz, o zaman ben her şeyi, kendi
başıma yapıyorum.
- Mesela sizin eşiniz Fenerli, ona Fenerbahçe’yle ilgili bir dosya yolluyorum
ya da varsa başka bir ilgi alanıyla ilgili, mesela motor sporları. Zaafı olduğu
için gayri ihtiyari tıklıyor dosyayı. Tamamdır, sistemine girmiş bulunuyorum.
- Tabii ki değil. Yaptığım şeyin yasal olduğunu iddia etmiyorum ki…
- Aslında bu meseleye çok girmek istemiyorum ama var. Şeyda Coşkun-Ergin Ataman
olayı. Eski sevgilisi, Şeyda Coşkun’u üç ay kadar bir dedektiflik şirketine takip
ettiriyordu. Pek bir şey bulamıyorlar. Sonunda bir gün, o otele giriyor.
Dedektifler de eski sevgiliye, “Kız burada” diye telefon açıyorlar. Sevgili,
şoförünü gönderiyor. Şoförü de teyit ediyor. Dedektifler, otelin kapısında
bekliyorlar. İşte bu noktada beni aradılar. Otelin güvenlik sistemine girip o
kaydı almamı istediler.
- Hayır ettim! Sadece iki-üç gün süre istedim. Fakat beklememek
için, kısa yoldan otelin güvenliğinden halletmişler işi. İçeriden birine para
verip almışlar. Sonra yine bana döndüler, “Bu görüntüleri, kimlik belli olmadan
internete düşürür müsün?” dediler, anlaştık, bir iki gün içinde halledecektim
ama nasıl olduğunu bilmediğim şekilde görüntüler basında yayımlandı. Eski
sevgili intikamını almış oldu.
Sizi
ekarte ettiler yani…
- Önemi yok ki, üç gün sonra başka bir iş gelir. Ben size sistemi anlatmaya
çalışıyorum. Burada isimlerin de önemi yok…
- İstanbul genelinde 10’a yakın. Çoğu eski polis ya da MİT’çi.
- Hayır, kayıplar, ortak araştırmaları, boşanma davaları, ihaleler… Bazen de
“Kızım üniversiteyi kazandı, başka şehre gitti. Takip edin” talepleri. Sonunda
bütün bu işler bana geliyor. “Kızımın bilgisayarına gir, bir bak bakalım” diyen
baba da…
- Kızı üniversiteyi kazanmış, bir başka şehirde, birkaç arkadaş ev
paylaşıyorlar. Nasıl bir hayat kurmuş kendine öğrenmek istiyor. Neler yapıyor?
Amaç, kızının özel hayatına sızmak değil aslında, onu korumak. Madde kullanıyor
mu filan. Nitekim, birtakım örneklerde madde kullanımına rastladık. Aile,
duruma el koydu. Kız, o evden acilen çıkartıldı, o arkadaşlarıyla ilişkisi
kesildi.
- Evet, ama ispatı yok ki. Bugün istediğiniz dedektiflik firmasına gidin,
istediğinizi takip ettirin. Şirket size ne bir fatura kesiyor ne de bir kayıt
alıyor. Zaten hiçbir zaman ofis tarzı çalışmıyorlar. Hatta herhangi bir
dedektiflik şirketini aradığınızda size klasik olarak “Ofisimiz şu an
tadilatta” ya da “Ofisimiz size uzak, biz istediğiniz yere geliriz” derler.
Adamın ya da kadının aldatıp aldatmadığı onların derdi değildir, onlar
kazandıkları paraya bakar. Eğer iş, sizin gibi birinden gelmişse, eşinizin
herhangi bir kadınla çekilen fotoğrafı sizi tatmin etmez, bunu bilirler. Bu
durumda bir hikâye, bir film yaratılabilir.
- Dedektiflik firmaları, amme hizmeti için kurulmuş firmalar değil!
- Yok hayır, ben size insanların bilgisayarlarına girebildiğini, kameralarının
açılabildiğini, şifrelerinin kırılabildiğini, herkesin özel hayatına müdahale
edilebildiğini anlatmaya çalışıyorum. Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz.
- Hazırsanız, örnekler göstereceğim…
- Diyelim ki, siz evde, laptop’unuzun önünde oturuyorsunuz. Bilgisayarınızdan
müzik dinliyorsunuz. O sırada Facebook’unuz açık, Twitter’ınız açık.
Başlıyorsunuz ojenizi silmeye, sonra duşa girip geliyorsunuz. Ben hem sizin
bilgisayarınıza girip orada ne yaptığınızı görüyorum hem de sizi
izleyebiliyorum…
- Oluyor işte, yapıyorum. Kamerası olan herhangi bir bilgisayara girip
izleyebiliyorum.
İnandırıcı
gelmiyor bu söyledikleriniz bana...
- Bir isim verin o zaman, girip neler yaptığına bakalım. Ya da halihazırda
bende açık olanlardan göstereyim. Bilgisayarın hiçbir yerinde de izlendiğine
dair bir şey çıkmıyor. Ben kameramdan onu izliyorum, mikrofonumdan neler
konuştuğunu duyuyorum. Bilgisayarının içinde ne var, ne yok istersem bakıyorum,
istersem kendi bilgisayarıma kaydediyorum.
- Hayır. Değil.
- Bir iki sene öncesine kadar, evet o da vardı. Bir mesaj atılıyordu telefona,
“Evet” ya da “Hayır” tarzı mesaja yanıt verildiğinde, telefonlar dinlenmeye
alınabiliyordu. Ama önlem alındı, o iş bitti. Fakat bilgisayarlar için hâlâ bu
tehlike mevcut. O yüzden de dedektif şirketleri benim gibi adamlarla
çalışıyorlar. Mesela, bilmem ne inşaat firması geliyor, “Çelik kapı ihalesine
gireceğiz. X şirketi de, Y şirketi de teklif verecek. Onlardan daha az fiyat
vermek istiyoruz. Bize onların hazırladığı ihale dosyasını getir” diyorlar.
Bilgiler, kimin bilgisayarındaysa artık, muhasebe müdürünün mü planlama
departmanının mı girip, alıp, o dosyayı karşı tarafa veriyorum. İşin bir bu tarafı
var, bir de videosu çekilenler, konuşmaları kaydedilenler… Bunları ele geçirip
tehdit yoluyla para alan çeteler var.
- Yaşam tarzına bakılıp, takibe alınan ve “Bunların üzerinden para
kazanabiliriz” diye karar verilen insanlar. Ünlüler, gayler, lezbiyenler, eş
değiştiren evli çiftler... Mesela lezbiyen sitelerine bir kadın elemanlarını
yerleştiriyorlar, muhabbet ilerleyince, videolar çekip şantaj yapıyorlar, para
talep ediyorlar. Ruhunuz bile duymaz, çünkü muhataplar hemen parayı verip,
olayı örtbas ederler. Bilgisayarınıza gönderilen bir virüsle de bu görüntülere
ulaşmak mümkün tabii.
- Kural 1, tanımadığınız kişilerden gelen dosyayı açmayın. Ama tabii, tanıdık
kişilerin adresinde de gönderilebilir söz konusu virüslü dosya. Ben size sızmak
istediğim zaman sizin Facebook’unuzdan, Twitter’ınızdan orada, burada diyalogda
olduğunuz birinin bilgisayarına giriyorum önce. Zayıf halka yakalıyorum orada,
dosya size o kişiden geliyor. Genelde buna gerek kalmadan ilgi alanları da
benim işimi görüyor. Fenerbahçe’si, Galatasaray’ı derken işimi hallediyorum.
Hayvanları Koruma Derneği’nden gelen bir dosya kimseyi şüphelendirmez, kedi
sevenlere beş tane kedi slaytı gönderince, tıklayıveriyorlar…
- Öyle. (Bu arada önündeki lap top’tan bilgisayarına girdiği birtakım insanları
bana izlettirmeye başlıyor...) Bakın, burası bir bekâr evi. Bu evde, üç kız
yaşıyor. Kızcağız, bilgisayarını açmış işini yapıyor, okul notlarını okuyor.
Siz de görüyorsunuz şu anda. Arkadaki bornozlu da ev arkadaşı, diğeri de şimdi
girdi odaya. Gördünüz mü, o da saçını kurutuyor. Biz bu evi, buradan
izleyebiliyoruz. Onların haberleri bile yok.
Siz, beni
de izlediniz mi?
- Yok hayır! Ama sistemin nasıl işlediğini gösterdiğim herkes aynı soruyu
soruyor: “Beni de izledin mi?” Ben size, yaşadığımız çağda bunun nasıl mümkün
olabildiğini anlatıyorum. Zaten bu röportaj çıktığında, ertesi gün nalburlar
size dua edecek, herkes bilgisayarının kamerasına elektrik bandı yapıştıracak!
(İzlemeye devam ediyoruz…)
- Arada izlediğim bir başkası. Twitter’ı açık, Facebook’u açık. Şu an
kamerasını açıyorum…
- Hayır. Bakın açıldı, şimdi biriyle telefonla konuşuyor. Sesini de açayım mı?
Duymak ister misiniz? Bilgisayarındaki her şeyi buraya kaydedebiliyorum.
Tamamen yalnız olduğunu düşünüyor. Oysa, biz onun her anını görüyoruz. Yani
demek istiyorum ki, kimse evinde güvende değil. Her an izlenme riskiniz var!
- Tamam. Kimi isterseniz söyleyin. Rica edebileceğimiz birisi varsa arayın,
“Bir mail atacağım sana, dosyayı tıkla” deyin, şak diye gelsin bütün hayatı
önümüze…
(Hemen birkaç arkadaşımı arıyorum, durumu anlatıyorum. Herkes “Deli misin, asla
olmaz!” diyor. Ben de kara kara düşünüyorum, kim olabilir diye, kim bana kızmaz
diye. Sonunda annemi kurban etmeye karar veriyorum. Arıyorum, “Bir dosya attım
sana, bir bakar mısın?” diyorum.. En masum, en tatlı haliyle “Tabii” diyor ve
Allah sizi inandırsın, biraz sonra hacker’ın anlattıklarının doğru olduğunu
anlıyorum. Annemin bilgisayarında ne var, ne yoksa önümde! Masa üstüne Alya’yla
benim birlikte çekilmiş fotoğraflarımızı kaydetmiş, onları bir güzel hacker’ın
dosyasına alıyoruz. Sonra annemi arayıp “Tamam Mamicim, o dosya açılmıyor
vazgeç denemekten” diyorum. Ben göreceğimi gördüm, yeteri kadar korktum!)
- Bilinçli olmak ve bilgisayara hâkim olmak gerekiyor. Siz nasıl yapacağınızı
bilmiyorsanız, destek almanız gerekiyor. Virüs programları sizin adınıza sizi
koruyor zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Artık biliyorsunuz: Her gelen
dosyayı da açmayın! Bilgisayardan da soğumayın, internete girmekten
vazgeçmeyin. Ama destek şart...
- Evet. Bilgisayarına virüs yollanan kişinin haberi bile olmuyor. Çoktan bilgisayara
yükleniyor. Sonra da soruyorlar: “Bu dosyanın bilgisayarında ne işi var?!”
Ayıkla pirincin taşını! Balyoz davasında, 2004 yılında yazıldığı iddia edilen
belgeler, anlaşılıyor ki Office 2007 programıyla yazılmış. Ama derdini kimseye
anlatamıyorsun…
- Şirket bilgisayarlarda kamera yok. Ama bilgi var. Orada hedef dosyalar. Bir
malı kimden alıyor, kime satıyor, kimlerle çek alışverişi yapıyor, ihaleye kaç
liraya teklif veriyor…
- (Hâlâ ekrandakileri izlemeye devam ediyoruz...) Mesela şu gördüğünüz
hanımefendi, bir muhasebeci. İzlememi isteyen de patronu. Kontrol için. Bakalım
ne dosyalar varmış: Personelin maaş bordrosu, müşteri alacakları, borçlular…
Onun haberi yok tabii izlendiğinden. CD-ROM’unu açayım?
- Tabii. (Tak diye açıyor! Bir kere daha dehşete düşüyorum!)
- Yanlışlıkla oldu zannediyor! Bir keresinde, bir kadınla ‘chat’leşiyorduk.
“Çay alıp, geliyorum” dedi. “Bana da getirir misin?” dedim. Dalga geçti, “Tamam
olur” dedi, “Açıyorum CD-ROM’u, koyarsın, ben oradan alırım” dedim. Güldü. Çayı
getirince küt diye CD bölümünü açtım, kadın bir daha benimle konuşmadı! Ben
buradan bilgisayarları da açıp kapatabiliyorum. İnsanların klavyelerini ve
mouse’larını da kontrol edebiliyorum. Hatta, ekranlarında yazı
çıkartabiliyorum…
- Tabii, tabii. “Ayıp burnunu karıştırma!” yazabilirim ya da “Şşştt, sen biraz
kilo mu aldın son zamanlarda!” Ama o zaman çok korkarlar. Bir daha
bilgisayarlarına dokunamazlar. Bir keresinde Ankara’da piyano çalan bir kızın
bilgisayarına girdim. Word programı açıktı, o kadar güzel çalıyordu ki,
ekranında, kocaman “Adaletsiz Seçim’i çalar mısın?” diye bir yazı çıkarttım.
Kız, o gün bugündür, bilgisayara girmiyor!
- Arada sırada, YouTube’a ‘MSN şifre kırıcı’ başlığıyla videolar koyuyorum.
Annenizin açmaya çalıştığı dosyayı da onun içine saklıyorum. Millet, MSN
kırmaya meraklı olduğu için o programı indirmeye çalışıyor ve ‘tak’ diye bana
bağlanmış oluyor. Hürriyet
Gazetesi