İnsan hayatı karmaşıklıklarla dolu…
Düşünün alışverişe gidiyor, en acı biberi alıp, tatlıcıya giderek tatlı almak istiyorsunuz. Tat vereni de seviyoruz, canımızı acıtanı da. Nedeni ise biz enleri seviyoruz. Enlerden olmak istiyoruz.
Yazın sıcaktan bunalıp, denize koşmak, kışın soğuktan donup, sıcağa kaçmak, diğer bir tarafta sıcakta güneşe yatıp yanmak, karda sokağa çıkıp kartopu oynamak gibi.
Müşterisi olduğunuz yerde size 'efendim' diyenler varken, sizin patronunuza 'efendim' demeniz gibi.
En olmak, iyi olmak mı?
Yalan konuşmamak mı?
İşimiz, paramız, kılık kıyafetimiz mi?
Terbiyemiz mi?
Konuşma mı, ikna yeteneğimiz mi?
Birine 'iyi' demek için neyi görmeliyiz onda...
Kimler 'en' dir ya da kimler 'en' değildir.
Karşımızdakinin 'en' olması için menfaatimizin mi olması gerekiyor.
Dünyaya geldiğimiz de böyle bir amacımız yoktu. Büyüdükçe kendimize amaçlar ediniyoruz. En olma pahasına isteklerimizden vaz geçiyoruz. Sonra dahalar giriyor benliğimize.
Daha çok para kazanmalıyım…
Daha güçlü olmalıyım…
Daha çekici- güzel olmalıyım…
Dahalar hiç bitmez bizim için, en önemlisidir daha, dahası az olanın kusurlu olduğu bir dünyadayız...
Boşverin 'en'leri 'daha'ları…
Her şeyin doğalı en güzeli…
Sevgiyle ilerleyin…