Bugün, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 98. yıl dönümü.
"Çanakkale içinde aynalı çarşı, ana ben gidiyom düşmana karşı…"
Dün omuz omuza vererek vatanı, milleti, devleti ve hürriyeti için mücadele edip koyun koyuna şehit düşen kardeşlerin bugün tarihi kavrama anlama fitne fesadı bozma günüdür. Vanlı 120 Kahraman Çocuklar, Vanlı İsmail, Süreyya Sülün ve diğerler gibi çeşitli cephelerde kahramanlık destanı yazan Vanlıların unutulmaz hikayeleri var. Bu yiğitlerin Türk-Kürt olduğunu bilmiyoruz. Sadece şunu biliyoruz. Onlar onurumuz, gururumuz, şükran duyduğumuz Vanlı kahramanlardır.
Vanlı İsmail'in kahramanlık destanı.
Vanlı İsmail, Nur-ül Bahir gemisinde nöbet tutmaktadır.
Cepheye erzak ve cephane taşıyan gemimize düşman denizaltısı tarafından atılan bir torpido hızla gemimize doğru yaklaşmaktadır.
Gemi de o anki nöbetçi er Vanlı İsmail, gemiye yaklaşan torpidoyu fark eder.
O anda gemi için yapılacak fazla bir şey yoktur. O an için yapılabilecek tek bir fedakârlık vardır. O fedakârlığı da kahraman Vanlı İsmail yapar.
Vanlı İsmail tereddüt etmeden cesaretle, imanla torpidonun önüne atlar. Torpido gemiye ulaşmadan fedakâr kahramanımızın yürekli sinesinde patlar.
Su kan gölüne döner ama cepheye gidecek olan erzak ve cephane Vanlı İsmail'in bu inanılmaz fedakârlığının neticesinde kurtulur.
Ancak Vanlı İsmail'in bedeni arkadaşlarının gözleri önünde zerrelere, parçalara ayrılır.
Vanlı İsmail Çanakkale mahşerinden ruhuyla, inancıyla, kahramanlığıyla unutulmaz bir destan yazar.
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın"
Ey Vanlı İsmail ve onun şehit arkadaşları, ruhunuz şad, mekânınız cennet olsun.
Emekleriniz zayi olmayacak ve asla unutulmayacaksınız.
Vanlı İsmail'in ismini Van'da her hangi bir okulda, kurumda gören duyan oldu mu? Olmaz, çünkü YYÜ Hastanesine masa başında ismi verilen Dursun Odabaşı gibi isimler varken Çanakkale Kahramanı Vanlı İsmail'i kim hatırlar ki'
Güzel ülkemizin kardeşliğe, barışa, birliğe ihtiyacı var.
1950 yıllar.
Van'ın Deli Ahmet'i var.
Kim deli, kim veli onu Allah bilir ya.
Eski çarşı polis karakolu önünde bisikletçi Hoca'nın işyerinin bulunduğu yerin yanında tandır ekmeği satan bir yer varmış.
"Deli Ahmet" bu fırının bir köşesinde yatar, kalkar. Mekanı burasıdır. Mevsim kıştır. Ahmet'in üstünde yırtık, bedenini açıkta bırakan askeri bir palto var. Gazeteci İlyas Bey "Deli Ahmet"in biçare haline dayanamaz. Bir palto alır getirir.
Ahmet'e, "Paltoyu sana getirdim, giy üşümeyesin" der.
"Deli Ahmet", İlyas Bey'e çok kısa, yürek burkan bir söz söyler: "Benim bu pis bedenime, bu yırtık plato dahi fazladır. O paltoyu götür, giymem"
Düşündürücü, etkileyici.