Mahalle halkı sarhoşlardan bıkmış, usanmıştı.
Ne geceleri vardı, ne de gündüzleri. Ceplerinde üç beş kuruş buldular mı ucuz şarapları kaptıkları gibi mahallenin çıkmaz sokağındaki çınar ağacının altına yayılıyor, kafa çekiyorlardı. Önce kendi duyacakları sesle konuşup sohbet ediyorlar, sonra da kafaları iyi olunca ses tonları yükseltip efeleşiyor ve mahalle sakinlerini tedirgin ediyorlardı. Bununla kalsalar iyi... Zıvanadan çıktıklarında da boşalan şarap şişelerini, elektrik direğine fırlatıp, paramparça ediyorlardı.
Mahalleli kaç kez olay yerine polis davet etti. Etrafı rahatsız etmekten kaç kez uyarıldılar ve gözaltına alındılar. Ancak tüm uyarılar onlara vız gelip, tırıs gitti!
Günün birinde bu durumu kafaya takan mahallelilerden bir kaçı, bir araya gelerek toplandı.
"Böyle olmaz. Yarın bunlar yol kesip, şarap parası da isterler. Çoluk çocuğumuza da kötü örnek olurlar." Kararı verildi.
Kimi iyi bir kötek atmaktan söz etti.
Kimi de Allah'a havale etti.
Ama birisi vardı ki toplantı boyunca tek bir söz söylemedi.
Arkadaşları:
"Sende bir şeyler söylesene."Deyince adam, komşularının kararlı bir bakış fırlatıp sonra da:
"Bakın arkadaşlar. Şimdi konuşacaklarımı gidip evde karılarınızla, çocuklarınızla bile konuşmayacaksınız. Biri duyar ve laf dolaştırırsa, bu serseriler hepimize eziyet eder ve başımız belaya sokarlar. Onun için ağzınızı sıkı tutacaksınız."Diye konuştu.
Ve planını fısıltılı bir sesle komşularına anlattı, daha güneş doğmadan çınar ağacının altında toplanılmasına karar verildi.
Sabahın erken saatinde serserilerin takıldığı çınar ağacının birkaç dalına çaputlar asıldı.
Dalları rengârenk çaputlarla süslenen çınar ağacı artık mübarek ağaçtı.
Planı yapanlar, mahallenin dört bir yanında; kahvede, manavda, markette, değerli bir zatın bu yaşlı çınar ağacının altında gömülü olduğu ve oraya saygı göstermek gerektiği söylencesini yaydılar.
Çınar ağacının dalları iki-üç günde çaputlardan görünmez olmuştu. Hızını alamayan saf birkaç komşu da ağacın altına, üstü ince mermerle döşeli bir masa getirip koymuş ve Perşembe'yi, Cuma gününe bağlayan akşamları da mum yakmaya karar vermişlerdi.
Serseri sarhoşlar şaşkındı. Uzun süreden beri küçük ve açık bir meyhane gibi kullandıkları çınar ağacının altı bir günde yatıra dönüştürülmüştü.
Mahalle camisinin imamı yaşananlara bıyık altından gülüyor, serseri sarhoşların mahalleden uzaklaşmasına yarayacak bu kurnazlık karşısında susmayı tercih ediyordu.
Koca kentin her yanından duyulmaya başlayan Çınarlı Yatır efsanesi; derdi olup ta derman bulamayanın, yaşı geçkin kızların hayırlı bir kısmet dileyen, bozulan işlerine sihirli bir değnek arayan küçük çaplı iş adamlarının uğrak yeri olmuştu.
Serseri sarhoşlar için formül ararken, suskun komşularının bu cin fikri karşısında sorunu çözüldüğünü görenler de:
"Çınar'ın altına bir de havuz mu yapsaydık. Hiç olmazsa murat peşinde koşanların havuza atacakları kuruşlarla, Çınarlı Yatır'ın etrafını düzenlerdik." Diye hayıflanıyorlardı.
Kim bilir. Bu uyanıklıkta tıpkı Balıkesir Erdek'te ki şehitlik mezarı gerçeği gibi ortaya çıkar. Biliyorsunuz gerçekte Bizans Mezarlığı olan şehitlik mezarında yıllarca törenler yapılıyor, bayraklar asılıyordu...