Çay şöleni

İçeriden evin büyük hanımı seslendi: 'Gelinim, şüpanaye besmele ile geç, avluyu sulayarak, sekavulle süpürmeden sakın ola semaveri ateşleme.'

İçeriden evin büyük hanımı seslendi:

"Gelinim, şüpanaye besmele ile geç, avluyu sulayarak, sekavulle süpürmeden sakın ola semaveri ateşleme."

Mahmur gözlerini başparmaklarıyla ovuşturan yeni gelin:

"Tamam ana." Diyerek işe koyuldu.

Gün durdurulamayan hızıyla çoktan Erek Dağının doruklarında yükselmişti.

Taze gelin müşvik sesiyle yol gösteren kayınvalidesinin dediği gibi yaptı. Etrafı toparladı. Möhre duvara yaslanmış uzun ot süpürgesiyle suladığı avluyu pırıl pırıl yaptı. Sonra da sac semaverin içindeki tortulanmış dünden kalan suyu döktü, zernabat suyunu içine katıp, kıymıklarla beslediği semaver ateşliğine kibriti çaktı.

İçeride ise evin kadim anası Sıhke Köyü bostanlarından gelen salatalıkları, domatesleri yıkayıp dilimledi. Nane, yemlik, marul, yeşil soğanı yassı leğene yatırıp toprağından arındırıp, bir güzel yıkayarak kayık tabağa dizdi. Sonra da gelinine seslendi:

"Semaveri ateşledin mi kızım?"

Gelinin yanıtından önce Memedikten esen yelin savurduğu semaverin duman geldi.

"Çulları ser, lopları sırala, sini altlığını koy şimdi İbo'nun fırınından açık ekmekler gelmek üzere. Mende murtuğanın yağını koyuyorum ha!" Diye iş işlediğini fark ettirdi gelinine.

Her sabah bu telaş yaşanır bizim ellerde.

Mevsim bahar, yaz ya da sonbaharsa semaverler ateşlenir. Her semaverin göğe yükselen dumanı huzurun işaretidir. Güneşle yarışılır, gün mutlu geçsin diye kederler bir kenara bırakılır. Birbirine omuz veren avlu duvarlarından komşuların başları uzanır:

"Hayırlı sabahlar!" Sesleri semaverlerden çıkan suların cızırtısına karışır.

Komşuluk sadece bir selam değildir. Her haneden birbirlerine içine gönül konulmuş yiyecekler taşınır.

En güzel çay semaver çayıdır. Hele suyu dağlarda eriyen karların süzülüp geldiği zernabatların membasındansa ve hele içinde unutulmamış hal hatır soran komşuluk paylaşımı varsa lezzeti ikiye katlanır.

Seslendi kayınvalide yeni gelinine:

"Çayı demledin, demkeşine demliği yerleştirdin mi güzel gelinim?"

"He ana şimdi demledim." Yanıtı geldi gelinden.

Yaşlı kadın uyardı yeniden:

"Semaverin suyu azalmasın kızım, su ile besle ki yanmasın semaver."

"Tamamadır.     " Dedi gelin.

Önce bol yağ koydu geniş tabanlı tavaya… Sonra da has kepeği alınmamış unu kızan yağın içinde tahta kaşıkla karıştırdı. Tereyağı içinde harlanan ve rengi hafifçe pembeleşti incelen ve hamura dönüşen karışıma elinin ölçüsüyle tuza kattı. Bir kenardaki kap içine kırdığı, bir güzel karıştırıp, kıvamına getirdiği taze yumurtları tavanın içine döküp son kez karıştırıp ocağın ateşin söndürüp tavanın üzerine kapağını kapattı. Sabahın taze ve serin havasına tereyağında kavrulmuş unun ve yumurtanın kokusu yayıldı.

İşte tam o sırada evin küçük damadı kolları arasında, gazeteye sarılmış açık ekmeklerle kapının eşiğinde belirdi:

"Men geldim ana!" Diye seslendi.

Taze gelin bahçedeki görevini, evin içindeki ana yeşillikleri ve murtuğayı bahçedeki sofraya kondurdu.

Çay şöleni yalnızca kahvaltıyla başlamaz.

Günün belirli aralıklarında semaver olsun, ocak olsun çay pişirilir.

Çayın yanında kıtlama şeker ya da kuru üzüm, akide veya peynir şekeri konur. Küçük kaplar içindeki tuzlu çerezler çayın daha çok içilmesi için bahane olur.

Misafire çay alır mısın, içer misin sorusu sorulmaz. İçtikçe bardağı doldurulur, asla boş bırakılmaz.

"Gız anam yeter cırıldım!" Dese bile konuk, veya bardağını tabak içine "içmem" Diye yatırsa bile mutlaka ev sahibinin "hatır çayını" da içmek zorunda kalır.

Çay sıradan bir kültür değil bizim ellerde. Çay bir şölendir.

İnce belli bardaklar içine dolan o tavşankanı renk; aynı zamanda saygının, sevginin ve konukseverliğin değişmeyen simgesidir.

İşte:

"Çay ne, say ne, iç ha iç afiyetle." Deyimi de oradan gelir.

Bakmadan Geçme