Müslümanın Ölüme Bakışı
"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, 'Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz' derler."[1]
Ölüme Sabretmek:
Rasulullah buyurdu ki: "Herhangi bir kul sıkıntıya düşer de "Biz Allah'tan geldik, Allah'a döneceğiz. Allah'ım, başıma gelen musibetin ecrini ver ve bana bundan daha hayırlısını lutfet" diye dua ederse, Allah Teâlâ onu uğradığı sıkıntıdan dolayı mükâfatlandırır ve ona kaybettiğinden daha hayırlısını verir. "[2]
Rasûlullah'ın kızlarından biri (Zeynep), Hz. Peygamber'e adam göndererek, çocuğunun ölmek üzere olduğunu haber verdi. Rasûlullah haber getiren kimseyeşöyle dedi: Ona dön ve şunu bildir ki, alan da veren de Allah'tır. Onun katında her şeyin belli bir eceli vardır. Sabretsin ve ecrini Allah'tan beklesin.[3]
Ölümü Yaklaşan Kişi Üzerindeki Kul Haklarını Ödemelidir:
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Her kimin kardeşine ait şeref ve haysiyetine ait ya da mali bir haksızlığı varsa o hakkını dinarın da, dirhemin de kabul edilmediği kıyamet günü gelmeden önce ona eksiksiz ödesin. (Çünkü) salih ameli varsa o amelinden alınır arkadaşına verilir. Eğer salih bir ameli yoksa (haksızlık yaptığı) arkadaşının günahlarından alınır, ona yükletilir."[4]
Hz. Peygamber (sas) yanındakilere sordu:
"Müflis kimdir bilir misiniz?"
Ashab: Müflis bizim aramızda dirhemi ve eşyası bulunmayan kimsedir. Peygamber şöyle buyurdu: "Müflis benim ümmetim arasında kıyamet günü namaz, oruç ve zekat (yükümlülüklerini) yerine getirmiş olduğu halde gelip de şuna sövmüş, buna iftira etmiş, öbürünün malını yemiş, berikinin kanını akıtmış, bir diğerine vurmuş olarak geldiği için şuna hasenatından, diğerine yine hasenatından verilen şâyet üzerindeki haklar ödenmeden hasenatı bitecek olursa, öbürlerinin günahlarından alınıp, üzerine bırakılan sonra da kendisi cehennem ateşine atılan kimsedir."[5]
Ölmek Üzere Olan Birinin Yanında Bulunanların Görevleri:
Hastada ölüm belirtileri görüldüğünde, eğer zorluk yoksa hasta kıbleye karşı sağ yanı üzere çevrilir. Ayakları Kıble'ye doğru ve başı biraz yükseltilerek arkası üstüne de yatırılabilir. Söyleyeni anlayabilecek durumda olan hastaya başucunda bulunanlardan birisi aralıklarla kelime-i tevhidi telkin eder, yani "Lâilâhe İllallah Muhammedü'r-Resûlüllah" der. Sadece kendisi söyler, hastaya "sen de söyle" demez. Asıl telkin budur.
Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: "Ölülerinize la ilahe illallah (demey)i telkin ediniz. [Her kimin ölüm esnasında söylediği son sözü la ilahe illallah olursa bir gün gelir cennete girecektir. Bundan önce ona her ne isabet ederse etsin.[6] Ölmek üzere olan kişiye dua edilir. Huzurunda hayırdan başka bir şey söylenmez.
Rasûlullah (sas) buyurdu ki: "Hastanın ya da ölenin yanında bulunduğunuz vakit hayır söyleyiniz. Çünkü şüphesiz melekler sizin söylediklerinize amin derler."[7]
Ölüm Anında Yapılacak Dua: Resûlullah, (vefat etmiş olan) EbûSeleme'nin yanına girdi. Gözleri açık kalmıştı, onları kapattı. Sonra şöyle buyurdu:
"Ruh çıkınca gözler onu izler."
Tam bu sırada EbûSeleme'nin aile fertlerinden bazıları bağıra-çağıra ağlamaya başladılar. Bunun üzerine Resûlullah (sas); "Kendinize hayırdan başka bir şeyle dua etmeyin. Çünkü melekler dualarınıza âmin derler" buyurdu. Sonra şöyle dua etti: "Allah'ım! EbûSeleme'yi bağışla. Derecesini hidâyete ermişler seviyesine yükselt! Geride bıraktıkları için de sen ona vekil ol! Ey âlemlerin Rabbı! Bizi de onu da bağışla!. Kabrini genişlet ve nurla doldur!"[8]
Ölüye Ağlamak:
Allah'a isyan etmemek ve aşırıya kaçmamak şartıyla ağlamak caizdir.
Rasûlullah'a, ölmek üzere olan kızının oğlunu verdikleri zaman, Peygamber'in gözleri doldu. Bunun üzerine Sa'dİbnUbâde (şaşırarak): "Ey Allah'ın Rasûlü! Bu ne haldir?" dedi.
Hz. Peygamber de şöyle buyurdu: "Bu, Allah'ın, kullarının kalbine koyduğu acıma duygusu, rahmettir. Allah, ancak merhamet sahibi olan kullarına merhamet eder"[9]
Rasûlullah, yanında Abdurrahman İbnAvf, Sa'd b. EbiVakkâs ve Abdullah İbnMes'ûd bulunduğu halde Sa'dİbnUbâde'yi ziyaret etti. Durumunu görünce Rasûlullah ağladı. Onun ağladığını gören sahâbîler de ağlamaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Bilmez misiniz, gerçekten Allah, gözyaşı ve kalbin elemi sebebiyle kişiye azap etmez. Fakat - dilini işâret ederek- bunun yüzünden azap eder veya bağışlar"[10]
Peygamberimiz buyurdu ki: "Her kim ölüleri için avucunu, yanaklarını, yüzünü döver, yakalarını yırtar ve cahiliyet adeti üzere feryad-ü figan eylerse bizden değildir"[11]
Peygamberimiz ölmek üzere olan oğlu İbrahim'in yanına girdi. Peygamberimizin gözleri yaşardı. Abdurrahman b. Avf: Ey Allah'ın Resûlü, sen de mi ağlıyorsun? deyince, Peygamberimiz: "Ey İbnAvf, bu gördüğün şefkat belirtisidir.", dedi ve şöyle buyurdu: ''Göz yaşarır, kalb üzülür. Biz ancak Rabbimizin razı olacağı sözleri söyleriz. "Ey İbrahim, biz senin aramızdan ayrılmanla kederliyiz.''[12]
Ölenin Yüzünü Öpmek:
Ölünün yüzünün açılarak öpülmesinde bir sakınca yoktur. Hz. Aişeanlatıyor: Peygamberimiz, Osman İbnMa'zun'un cenazesinin üzerine kapanarak onu öptü ve ağladı. Hatta gözyaşları mübarek yanakları üzerine aktı.
***
Hz. Aişe anlatıyor: ''Peygamberimiz vefat ettiği zaman Ebû Bekir Sünüh Mahallesi'ndeki evinde idi. Ata binip mescide geldi. Atından inip mescide girdiğinde kimseye bir şey söylemeden doğruca benim odama girdi. Hemen Peygamberimize yaklaştı. Peygamberimizin mübarek yüzü bir örtülü idi. Yüzünden örtüyü kaldırdı, sonra üzerine kapandı ve iki gözü arasını saygı ile öptü ve ağlamaya başladı. Daha sonra da şöyle dedi; ''Ey Allah'ın Peygamberi, babam anam sana feda olsun. Allah Teâlâ sana bu ölüm şiddetinden başka ikinci bir keder vermeyecektir. Muhakkak olan bu ölüm geçidini ise atlatmış bulunuyorsunuz''[13]
Cenazenin Yıkanması:
ÜmmüAtıyyeanlatıyor: Rasûlullah'ın kızı vefat ettiğinde Rasûlullah yanımıza geldi ve şöyle dedi: "Kızımı su ve sidr ile üç, beş veya lüzum görürseniz bundan daha çok yıkayınız. Son seferinde kâfur yahut kâfur nev'inden kokulu bir şey kullanınız. Yıkamayı bitirdiğiniz zaman bana bildiriniz" Biz yıkamayı bitirdiğimizde Peygamber'e haber verip bildirdik. Rasûlullah bize hıkv denilen kendi izârını verdi de: "Bunu kızıma iç gömleği yapın " buyurdu.[14]
Cenazeye Katılmak:
Rasulullah şöyle buyurdu: "Kim bir cenazede, cenaze namazı kılınıncaya kadar bulunursa, bir kîrat, gömülünceye kadar kalırsa, iki kîrat sevap alır". İki kîrat ne kadardır? diye sordular. Rasûlullah (sas)şöyle buyurdu; "İki büyük dağ kadar!"[15] Rasûlullah buyurdu ki: "Kim, sevâbına inanarak, karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek bir müslüman cenazesi ile birlikte gider ve namazı kılınıp gömülünceye kadar beklerse, her biri Uhud dağı kadar olan iki kîrât sevapla döner. Kim de cenaze namazını kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa bir kîrât sevapla döner."[16]