Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Aralık günü Dolmabahçe sarayında İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği’nin (İSİPAB) 16. Konferansı açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Dünya hayatını imtihan olarak gören insanlarız. Rabbimiz Kuran’ı Kerim’de “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneyeceğiz. Sabredenleri müjdele.”
Her şeyden önce laik bir devletin yöneticisi, herhangi bir dini referans olarak alamaz. Aldığı zaman Anayasa’yı ihlal etmiş olur. Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa’nın laiklik ilkesini ihlal etmeyi artık rutin bir uygulama haline getirmiş bulunuyor.
Tekrar söyleyelim:
Recep Tayyip Erdoğan, “dini siyasete alet etmektedir.”, “halkın dini duygularını istismar etmektedir.” Bu açık bir Anayasa ihlalidir.
Nereye geldik?
Bunun da ötesinde Cumhurbaşkanı’nın bu konuşması bir itiraftır. 20 yıllık iktidarlarının sonunda, Türkiye’yi açlıkla karşı karşıya getirmiş olduklarını itiraf etmektedir. Söylenen; milletin “mallarının, canlarının ve ürünlerinin eksilmesi ve açlık” durumuyla karşı karşıya olduğudur.
Ve bu “İtiraf”, yalın bir gerçeğin dile getirilmesinden başka bir şey değildir.
Cumhuriyet tarihinde zaman zaman ekonomik krizler yaşandı ve bu krizler kişi başına düşen milli gelirin azalmasıyla sonuçlandı. Ama bu azalma her kriz döneminde bir veya en fazla iki-üç yılla sınırlı kaldı.
Geçmişte en uzun süreli gerileme İkinci Dünya Savaşı yıllarında oldu. Dört yıl boyunca kişi başına milli gelir azaldı. Anlaşılır bir durumdu. Ülkenin bütün kaynakları muhtemel bir saldırı tehlikesine karşı vatan savunmasını güçlendirmek için harcanıyordu.
Ama 100 yıldır ilk defa AKP iktidarı döneminde, 2013 yılından bu yana üst üste tam sekiz yıl, kişi başına düşen milli gelirde azalma oldu. (12 Ekim 2021, IMF Ekonomik Görünüm Raporu)
Herşey bir yana başlıbaşına bu veri bile Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı itirafın altını doldurmaya yetiyor.
AKP’nin iktidarı devraldığı 2002 yılında Türkiye, dünyanın 17. büyük ekonomisi idi. Öngörülere göre 2021 yılı sonunda ise 21. sıraya gerileyecek ve 2022 yılında 22. sıraya düşecek.
Ocak 2021’de 385 dolar olan asgari ücret, Aralık 2021’de 206 dolara düşmüş vaziyette. Döviz fiyatlarındaki yükselme hızına bakarak bu rakamın, ayın sonunda 200’ün altına düşeceğini söyleyebiliriz.
Önümüzdeki günlerde belirlenecek olan asgari ücretteki artış, bu tabloyu değiştirmeyecektir. Çünkü kriz kontrolden çıkmıştır ve İktidar bütün ümidini, ucuz emek avantajıyla artacak ihracata ve gelecek dolarlara bağlamıştır.
Bu verileri akla gelebilecek her alanla ilgili olarak verebiliriz. Recep Tayyip Erdoğan bu gerçeği; “Allahın kullarını sınaması” olarak açıklayarak kendisini sorumluluktan kurtarmaya çalışıyor.
Korku
Tayyip Erdoğan neden böyle bir konuşma yapmak ihtiyacı duydu. İşsiz kalan, yoksullaşan, alım gücü giderek düşen milyonlardaki hoşnutsuzluk, gözle görülür bir şekilde artıyor. Bunun en açık kanıtı, kamuoyu yoklamalarında iktidara olan desteğin hızla düşmesiyle kendini gösteriyor. Önümüzde yapılacak ilk seçimlerde bu hoşnutsuzluğun sonuçlarını göreceğiz.
Öte yandan halk kitleleri, “mallarının, canlarının ve ürünlerin eksilmesinin” gerçek sorumlularını bilmektedir. Recep Tayyip Erdoğan’ı telaşlandıran da budur. Sizin “mallarınızın, canlarınızın ve ürünlerinizin eksilmesi, Allah böyle istediği içindir. Çünkü imtihan yeri olan bu dünyada sizi sınamaktadır” diyerek kendi sorumluluğunu gizlemeye çalışmaktadır.
21. yüzyılın dünyasında tarikat ve cemaat cenderesi içinde beyinleri uyuşturulmuş olan ve toplumumuzun küçük bir kesimini oluşturan “müritler ve mensuplar” hariç; böyle bir açıklamanın tatmin edeceği bir vatandaş bulmak zordur.
Yüzyıllar boyunca egemenler, bu tür açıklamalarla bir lokma ekmeğe muhtaç edilen kitlelerin sessizce kendilerine yapılanları kabul etmesi için çabaladılar. Aydınlanma çağından bu yana ve özellikle son üç yüz yılın dünyası, insanlığın bu cendereyi kırdığının sayısız örneğini ortaya koyan gelişmelerle doludur.
Türk insanı ise Cumhuriyet Devrimini yaşadı. “10 yılda, her yaştan 15 milyon gencin yaratıldığı” mucizeyi başardı. O “mucize”nin öznesi oldu.
15 yıl içinde tamamen yanıp yakılmış olan ülkenin, nasıl bütün temel sanayisini kurduğunu ve nasıl sonraki on yıllarda devleti yönetenlerin; “dünyada kendi kendine yeten yedi ekonomiden biriyiz” diyerek övündükleri gelişmenin sahibi oldu.
Şimdi bütün bu kazanımları yok edip, insanları bir lokma ekmeğe muhtaç edip, ondan sonra da “Bu dünya bir imtihan yeridir. Rabbim sizi açlıkla sınıyor” diyen siyasetçi, sadece kendisinin bu ülkeyi yönetme ehliyetine sahip olmadığını, kendi ağzıyla itiraf etmiş oluyor.