- Haberler
- Güncel
- Cumhuriyet Döneminin Sanat Harikası: Vanlı Ressam Naile Akıncı'nın Sanat Mirası ve Yaşamı
Cumhuriyet Döneminin Sanat Harikası: Vanlı Ressam Naile Akıncı'nın Sanat Mirası ve Yaşamı
'Cumhuriyet Döneminin Sanat Harikası: Vanlı Ressam Naile Akıncı'nın Sanat Mirası ve Yaşamı' adlı röportajda, oğlu Av. Kolleksiyoner Cengiz Akıncı ile gerçekleştirdiğimiz bu özel söyleşide, Sayın Cengiz Akıncı sadece Naile Akıncı'nın sanatını değil, aynı zamanda memleketine olan özlemini, Van Kedisi Uğur'u ve Van mutfağını da içtenlikle paylaştı.
Röportaj: Ümran ÖZTÜRK
Cengiz Akıncı, annesi Naile Akıncı'ya duyduğu saygı ve bağlılık, sanat eserlerini ve mirasını koruma konusundaki kararlılığını da bize gösterdi. Naile Akıncı'nın sanatının derinliklerine ve yaşamının ilginç anılarına ulaştığımız bu röportaj, ressamın sanat dünyasındaki değerini daha iyi anlamamıza yardımcı oldu.
Özellikle anlamlı bir adım olarak, Cengiz Akıncı ve Lale Akıncı çifti, 56 yıllık bir birikimin ürünü olan sanat koleksiyonlarını Cumhuriyet'in 100. yılına ithafen İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'ne bağışladılar. Bu büyük bağış, Türk sanatının gelecek kuşaklara aktarılmasına katkıda bulunan önemli bir girişimdir. Bu röportaj, sadece sanatın yapıcı gücünü değil, aynı zamanda sanatın evrenselliğini, kültür ve doğal mirasa sahip çıkma gerekliliğini göstermiş oldu.
Cumhuriyet ile yaşıt olan usta ressam Naile Akıncı'nın sanat dünyasına ve yaşamına dair oğlu Av. Cengiz Akıncı ile yaptığımız bu söyleşi, hem büyük bir övünç hem de mutluluk kaynağı oldu.
Keyifli okumalar dilerim!
1923 doğumlu, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi mezunu olan Naile Akıncı, Türk resminin önemli isimlerinden biridir. Kendisi, ünlü sanatçılar Nurullah Berk, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Şefik Bursalı'nın öğrencisi olarak yetişmiştir. Yapıtlarıyla, yurtdışında açılan 13 ulusal ve 14 uluslararası sergiye katıldı. Akıncı, yedi uluslararası ödüle değer görüldü ve 1977’de üst üste kazandığı uluslararası ödüller nedeniyle Fransa’nın Riom kentindeki, Mandet Müzesi tarafından düzenlenen “Günümüzün Kadın Ressamları Sergisi’ne” ismen davet edildi. Sanat hayatı boyunca UFACSI X. Vichy Biennali, XI. Uluslararası Trofeo Raffaello Sergisi gibi uluslararası sergilere katılmış ve uluslararası yarışmalarda jüri üyeliği yapmıştır.
1988 yılında 50. sanat yılı kutlamaları sırasında Türk resmine katkılarından dolayı "T.C Kültür Bakanlığı Onur Ödülü"ne layık görülmüştür. Naile Akıncı, Cumhuriyet kuşağının en güçlü kadın sanatçılarından biri olarak kabul edilir ve modern Türk resminin en güçlü peyzaj ressamlarından biridir.
Koleksiyonunuzdan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'ne yaptığınız 700 eserlik bağışın içeriği hakkında konuşabilir misiniz?
Bağışlanan yapıtlar arasında; en eskisi Halil Paşa’nın Paris’teki öğrencilik döneminde oluşturduğu 1881 tarihli bir Nü’den başlamak üzere, Türk empresyonistlerine, Türk Modern resminin kurucuları olan Zeki KOCAMEMİ ve Ali ÇELEBİ ile yetiştirdikleri öğrencilere, Müstakillere ve D Gurubuna, Üniversite Reformu ile bağlantılı olarak Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünü yapılandırmak üzere Fransa’dan getirtilen Leopold LEVY ve öğrencilerine, sonraki yıllarda kişiliklerini kabul ettiren orta ve genç kuşaklara mensup sanatçılara, hatta Mehmet GÖKTEPE ve Orhan Onuk gibi güçlü ve çok yetenekli Van’lı ressamlara, en yenisi 2022 tarihli yapıtları üreten Mert ÖZGEN gibi çok genç ve değerli sanatçılara ait yapıtlar da yer almaktadır.
Bu bağışı ağırlıklı olarak hangi tür sanatsal eserleri içeriyordu? Ayrıca, bu bağışta anneniz Naile Akıncı'ya ait kaç adet sanatsal eser bulunmaktadır?
M.S.G.S.Ü.’ ne bağlı İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ne bağışladığımız sanat yapıtları ağırlıklı olarak Türk ressamlarının resimlerini içermektedir. Ancak işbu yapıtlar, sadece Türk ressamlarının çeşitli teknikleri uygulayarak oluşturdukları iki boyutlu yapıtlardan ibaret değildir. Müze koleksiyonuna dahil olan plastik sanat yapıtları arasında, Türk Heykel, seramik ve cam sanatçılarının üç boyutlu sanat yapıtları ve üç boyutlu işler üreten bazı sanatçıların iki boyutlu çizim ve resimleri de yer almaktadır. Ayrıca, rahmetli annemin öğrencilik döneminden başlamak üzere, yaklaşık olarak 75 yıl süren sanat yaşamının tüm evrelerinde ürettiği yapıtlardan çok önemli örnekler, ulusal ve uluslararası ödüllere değer görülen yapıtları, gravürleri, desenleri, karışık teknik yapıtları başta olmak üzere, yaklaşık olarak 200 adedi aşkın yapıtı da Müze’ye bağışlanmış bulunmaktadır. Bağışlanan tüm yapıtlar 2023, 2024 ve 2025 yıllarında açılacak üç ayrı Bağış Sergisi ile sanat ortamına sunulacak ve tüm yapıtlar on ay içinde bir kitapta toplanarak, kataloge edilecektir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Cumhuriyet Sergileri” projesinin ilk sergisi olan “Bir Kendilik Öyküsü: Naile Akıncı sergisi neyi amaçlamıştı. Bu tür sergileri başka kentlerde özellikle Van’da görebilecek miyiz?
2 Nisan 2014 tarihinde vefat ettiğinde 91 yaşında olan rahmetli annem, Cumhuriyetimiz ile yaşıt bir sanatçıydı. Cumhuriyetin sağladığı olanaklarla, Atatürk Devrimlerinin art arda sıralandığı bir süreçte yetişmişti ve 1938 yılında Akademi’ye sınavla kabul edilen ilk kuşağa mensuptu. Yaklaşık olarak 75 yıl süren uzun soluklu sanat yaşamını; başta kendi ailesinden kaynaklanan yaşam koşullarına ve sağlık sorunlarına direnerek, sanatçı kliklerine asla taviz vermeyerek oluşturmuştu. Ayrıca, öncelikle kazandığı çok önemli uluslararası ödüller ile sanatını uluslararası ortamda taçlandırmış; bilahare, art arda kazandığı T.C. Kültür Bakanlığı Onur Ödülü, iki ayrı Akademi Ödülü, TÜYAP Onur Sanatçısı Ödülü, SEDAT SİMAVİ Görsel Sanatlar Ödülü gibi birbirinden prestijli ulusal ödüllerle sanat ortamında saygınlık kazanmıştı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından her türlü maddi ve manevi destek esirgenmeksizin Müze Gazhane’de düzenlenen “Bir Kendilik Öyküsü : Naile Akıncı” başlıklı Tematik – Retrospektif Sergide ve Doç. Dr. Ebru Nalan SÜLÜN tarafından kaleme alınan aynı başlıklı sergi kitabında; gerek mezkur serginin düzenlenme nedeni, gerekse Cumhuriyet ile yaşıt güçlü ve sıra dışı bir kadın ressamın yaşamı ve sanatı arasında kurulan bağlar net olarak vurgulanmaktadır. İşbu sergi 15 aylık bir çalışma süreci sonunda, yaklaşık 80 yıllık bir arşiv değerlendirilerek, başta Müzeler olmak üzere, 110 ayrı resmi ve özel koleksiyondan toplanan 200 parçayı aşkın yapıtla gerçekleştirilmiştir. Başta annemin unutamadığı Van kenti olmak üzere, Anadolu kentlerinde tekrarı prensip olarak mümkün olmakla birlikte; günümüzün zorlu ekonomik ve sosyal koşullarında işbu serginin yeniden düzenlenmesi, ancak Devlet’in ve yerel yönetimlerin verecekleri ciddi desteklerle mümkün olabilir.
Van’da Naile Akıncı anısına İpekyolu Belediyesi ile Van YYÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı’nın ortak hazırladığı resim sergisi yapıldı. Van sergisinde edindiğiniz izlenimleri anlatır mısınız?
Bu sergide hazır bulundum ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı, Öğretim Üyeleri, izleyiciler ve resmi görevlilerin; gerek rahmetli annemin kişiliğine ve sanatına yönelik, gerekse onun çok değer verdiği sanatçılara yönelen yoğun ve içten ilgileri ile karşı karşıya kaldım. Annemin Ahlat’ta yaşayan akrabaları da serginin açılışında hazır bulundular. Ve işbu sergi ile, rahmetli annemin çok sevdiği ve unutamadığı Van kenti ile yeniden bütünleştiğini hissettim. Ayrıca, çok değerli Vanlı dostlarla ve akademisyenlerle tanışarak, çok mutlu oldum ve yaklaşık olarak; 11 yıl kadar önce karşı karşıya kaldığımız ve sevgili dostum İkram KALİ’nin değerli gazetenizde teşhir ettiği bir yakışıksız olayı adeta unuttum.
Van’da Naile Akıncı adına sanatsal bir çalışma ya da bir proje yapmayı düşünüyor musunuz?
Van’daki resmi kurumlar güzel bir proje yaparlar veya sanatsal bir çalışma yapmak üzere aile olarak bizim katkımızı da talep ederlerse, tabii düşünürüm.
Eserlerinde “Eyüp Çeşitlemeleri” ile tanına sanatçımız tuvallerinde Van’a neden hiç yer vermedi?
Çünkü, yaklaşık olarak beş buçuk yaşında babasının İstanbul’a tayini üzerine bir daha göremediği, çok istemesine karşın yaşam koşullarının elvermemesinden ötürü sanat yaşamı süresince ziyaret edemediği ve hiç yaşamadığı için; tuvallerinde Van kentine ve Van’ı yansıtan değerlere çok istemesine karşın yer veremedi. Bu vesile ile, 2000’li yıllarda kalça kırığının neden olduğu sağlık sorunları, kalp ve Parkinson gibi rahatsızlıklarının çok ciddi boyutlara ulaşmasından ötürü; sürekli olarak “acil bir müdahale gerekirse ne yaparız” endişesi ile yaşadığımızı belirtmem gerekmektedir. Sağlık sorunları olmasaydı ve onu hiç değilse, bir kez bile Van’a ve Ahlat’a götürebilseydik; o toprak tonlarındaki renklerle bezenmiş güzel ve çok ilginç doğayı ve Ahlat taşı ile inşa edilmiş tarihi eserleri, büyüleyici renk tonlarını barındıran Van Denizini ve Süphan Dağını izleyerek, harika kompozisyonlar ve görünümler yaratırdı diye düşünüyor ve hayıflanıyorum.
1988 yılında 50. sanat yılı ve Türk resmine katkılarından dolayı “T.C Kültür Bakanlığı Onur ödülü” aldı. O an yaşadığı duyguları bize aktarabilir misiniz?
Birbirinden prestijli uluslararası ödülleri kazandıktan ve Fransa’daki, Riom Mandet Müzesi tarafından düzenlenen “Günümüzün Kadın Ressamları Sergisine” ismen davetli olarak katılmasından sonra; Ülkemizde, T.C. Kültür Bakanlığı tarafından kendisine gösterilen işbu ilgi ve teveccühten ötürü, bazı kırgınlıklarını unutmuş ve çok mutlu olmuştu. Özellikle, ödül töreninde Akademi’deki hocalarından rahmetli ressam Şefik BURSALI’NIN; gerek onun sanatına ve kişiliğine, gerekse Bakanlığının kadirbilir tutumuna yönelik olarak, yaptığı övücü, içten ve coşkulu konuşma onu çok duygulandırmıştı.
Annenizin sanatsal tutkusu ve yaratıcılığı, sizin yaşamınızda nasıl bir rol oynadı?" Annenizin yoğun çalışması ve bunun beraberinde getirdiği başarı yaşamınıza nasıl yansıdı?
Annem ile 1967 yılında, ben henüz 16 yaşında iken şifahi bir anlaşma yaptık ve işbu anlaşma gereğince; o sonsuzluğa göçene kadar, tüm sanatsal sorumluluğunu şahsen üstlendim. Kısaca, yapıtlarının da yer alacağı gurup sergilerine, açacağı kişisel sergilere, fiyat politikasına ve katılacağı yarışmalara, özetle tüm sanatsal eylemlerini yönlendirdim, hatta karar verdim. Annem, sadece atölyesine kapanarak ara vermeksizin çalıştı; sanatını rahatlıkla icra etmesi için her türlü önlemi almaya ve her ihtiyacını karşılamaya gayret ve özen gösterdim. Dolayısıyla, sık sık didişmemize karşın; aramızda, çok yakın bir ana - oğul ilişkisi ile birlikte, kuvvetli bir sevgi ve güven bağı oluşmuştu.
Anneniz Naile Akıncı'nın anısına Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü'nde öğrenim gören başarılı kız öğrencilere verdiğiniz bursların kriterlerini paylaşabilir misiniz? Burs vereceğiniz öğrencilerde aradığınız özellikler nelerdir?
Eşimle birlikte tüm malvarlığımızı Türk Eğitim Vakfına (TEV) bırakarak; her ikimizin, annelerimizin ve babalarımızın adlarına burslar verilmesi için gereken tüm yasal işlemleri gerçekleştirdik. Annem, verem hastalığı ile mücadele ile geçen 14 yıllık bir sürecin sonunda Akademi Yüksek Resim Bölümünden mezun olmuştu. Öğrencilik sürecinde tanıdığı bazı kız arkadaşlarının ekonomik, sosyal sorunlar ve özellikle yaptıkları yanlış evliliklerden kaynaklanan ailevi nedenlerden ötürü sanatlarını sürdüremedikleri ve yeteneklerinin köreldiğini hep söyler ve acı örnekler verirdi. Onun işbu görüş ve düşüncesine, TEV tarafından onun adına verilecek olan burslarla bir anlam katmak istedik ve Ressam Naile Akıncı Burslarının; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümünde okuyan kız öğrencilere verilmesini ve işbu öğrencilerden mezuniyet sınıfında olanlar arasında, bitirme sınavlarında en başarılı olana NAİLE AKINCI ÖDÜLÜ verilmesini öngördük. Ödül, anneme Akademi Ödülü olanak verilen (Akademinin sembolü olan Baykuş, ressam olarak betimlenmiştir) heykelin gelişmiş bir örneğini, ödül diplomasını ve TEV’in belirlediği maddi tutar doğrultusunda belirlenecek olan iki yıllık Yüksek Lisans Bursunu kapsamaktadır. Birincisi bu yıl verilen Naile Akıncı Ödülü ile; yetenekli bir kız öğrencinin uzun soluklu bir yarış olan ve en az 42 kilometre süren sanat maratonuna, hiç değilse 5. Kilometreden başlamasını amaçladık.
Sanatçı Naile Akıncı ile Anne Naile Akıncı’yı sizden dinlemek isteriz.
Anne- oğul ilişkiniz nasıldı? Sanatıyla nasıl bir bağınız vardı? Biraz bu ilişkilerinizden bahseder misiniz?
Kanımca her iki soru da, birbiriyle bağlantılı; izninizle birlikte yanıtlayayım.
Yukarıda da belirttiğim gibi sık sık didişmemize ve onu kızdırmama karşın; aramızda, çok yakın bir ana oğul ilişkisi, sevgi ve karşılıklı güven vardı. Onun sıra dışı sanat anlayışına, birbirinden güçlü yapıtlarına hayran olmakla birlikte; gerektiğinde yapıtlarını kıya sıya eleştirirdim ve annem bundan asla gocunmaz ve çok kuvvetli bir gözüm olduğunu her vesile ile belirtirdi. Kısaca aramızda sevgi ve güven dolu, sıcak bir ana oğul ilişkisi vardı. Ama, asla benim özel yaşamıma müdahale etmez ve eşim Lale’ye çok değer verir, onu çok sever ve hatta ona benden daha fazla güvenirdi. Bu nedenden ötürü, ona Van’ı anımsattığı için çok sevdiği ve yaramazlık yaptığı zaman asla laf söyletmediği sevgili Van Kedisi Uğur’u, vefatından sonra bakması için ona emanet etmişti. 5 Temmuz 2004 doğumlu olan Uğur; halen yaşamını bizimle birlikte sürdürmekte ve eşim onu “annemin emaneti” diye benimseyerek iyice şımarttığı için, mamalarını bile sadece onun elinden ve kaşıkla verdiğinde yemektedir.
Van’da dünyaya gelen ve orada çocukluk yıllarını yaşayan "Anne Naile Akıncı’nın Van ile ilgili hafızasında yer etmiş sizinle paylaştığı hatıraları var mıydı? Van mutfağından hangi yemekleri sofranızda tüketirdiniz?
Annem asker olan babasının görevi nedeniyle Van’da doğmasına karşın; aslen, Çerkes olan ve Şeyh Şamil isyanından sonra ailesi Ahlat’a gelip yerleşen annesi Saniye SUNAY aslen Ahlat’lıdır ve ana tarafından, halen Ahlat’ta yaşamakta olan Polat Ailesine mensuptur. Annesini henüz 1936 yılında ve henüz 13 yaşında iken kaybetmesinden ötürü, annem Van Mutfağına yönelik yemekleri yapmasını öğrenememişti. Ama, annesinin yaptığı ayran çorbasının ve içli köftenin lezzetini sık sık anlatır; aslen Bolu – Mengen’li olan yardımcısı Fatma’ya sık sık bu yemekleri yaptırır ve hatta bize de gönderirdi. Yine, zaman zaman Ahlat’tan gönderilen Van Balığı, otlu peynir, sade yağ ve kuru kayısıları da çok severdi. Burada, bir hususu vurgulamakta yarar olduğu kanısındayım. Annemin doğduğu ve Van’da yaşadığı ilk çocukluk döneminde; Ahlat, Van’a bağlı bir ilçe konumundayken, devletin nüfus politikası gereği Adilcevaz ile birlikte Bitlis’e bağlanmıştır. Van’daki çocukluk sürecinde İskele mahallesinde oturduklarını, yaşının çok küçük olmasına karşın babasının onu okula erken başlattığını, bu yüzden ilk başlarda teneffüslerde sınıfını bulmakta zorlandığını ve büyük sınıflardaki çocukların onu sınıfına götürdüklerini, hatıralarında kalan Van Gölünün güzelliğini, babasının tayini üzerine Van’daki evlerini bir daha bağlantı kurmaksızın terk ettiklerini yeri geldiğinde hep anlatırdı.
Naile Hanım evinde Van Kedisi ile yaşıyordu ve 2 Nisan 2014 tarihinde vefat etti. 2 Nisan Van’ın kurtuluş günü bana çok ilginç geldi. Van’a çok mu özlem duyuyordu, bu özlemi kedisiyle mi gideriyordu? Bu soruyu da kendim için sordum.
Annem 2 Nisan 2013 tarihinde değil; 2 Nisan 2014 tarihinde 91 yaşında iken vefat etti. Buna kaderin bir cilvesi de diyebiliriz; çok sevdiği ve asla unutamadığı Van’ın kurtuluş gününde sonsuzluğa göçtü. Ayrıca, çok doğru teşhis ettiniz; annemin Van’a olan özlemini giderdiği, çok sevdiği ve hatta şımarttığı, her yaramazlığına göz yumduğu ve asla laf söyletmediği, sokakta gezmesine bile izin vermediği, aynı tabaktan balık yediği ve aynı bardaktan süt içtiği Van Kedisi Uğur’a olan bambaşka bir düşkünlüğü vardı. Bir anlamda Uğur; ona unutamadığı memleketini, annesi, babası ve annesinden 21 gün sonra vefat eden kız kardeşi Ayten ile geçirdiği mutlu çocukluk günlerini anımsatıyordu.
Bu güzel söyleşi için size çok teşekkür ederim.
Bir Vanlı olarak değerli sanatçımizı bu röportajla yakından tanımanın onurunu yaşadım. Kendisine Allahtan rahmet dilerken oğlu sayın Cengiz Akıncı beyefendi ve eşinin koleksiyonları 'nı bağışlayıp kültürel mirasa bu zenginliği kattıkları için kendilerini yürekten kutlarım