Cüzzamı yenen kadın
Doğup büyüdüğümüz top koşturduğumuz, oyun oynadığımız Vali Mithatbey (Tepebaşı) mahallesi birbirinden üretken, okuyan yazan mahalle sakinleri ve mahallede yer alan kurumlar ile Van'ın renkli semtiydi. Mahallenin caddesinde, sokağında, evlerinde yaşamın sesini duymak, renklerini görmek mümkündü.
Acemi askeri kışla, ilk Sağlık Koleji, ilk DSİ Müdürlüğü, Erkek Sanat Enstitüsü, Devlet Hastanesi, Çavuşbaşı Kehrizi, Salahane (Mezbahane), Subay Lojmanları, Osmanlı mimarisinde, Vanlı ustalarca yapılan kubbeli Saydan Hamamı, su gücüyle çalışan un değirmeninin yanı sıra Trahom Savaş ve Lepra Frengi Merkezi bizim mahallemizde bulunuyordu. Bizim mahalleden nahır (büyük baş hayvan) sürüsü de, askeri bando da, fener alayı da, top koşturan kızak kayan zamanın gençleri de geçerdi. Mahallemizde yaşadığımız, tanık olduğumuz anılar zihnimizin bir köşesinde bütün canlılığıyla duruyor.
Aşağıda aktaracaklarım anıdan öteye bir başarı hikayesidir.
Komşumuz Mumcuoğlulları ailesine ait üç odalı tek katlı önünde kavak ağaçları yükselen caddeye bakan kiralık kerpiç evde Trahom Savaş ve Lepra Frengi Başkanlığı halk sağlığı (koruyucu hekimlik) hizmetleri kapsamında sağlık hizmeti veriyordu.
Çocukluk çağımız olan 1970'li yıllardı. Caddenin bir yanında billur gibi akan Çavuşbaşı kehrizi, diğer tarafta Trahom Savaş ve Lepra Frengi Başkanlığı bulunuyordu. Yaz aylarında güneş doğarken Sıhke kavunu yüklü öküz (kağnı) arabalarının konvoy halinde çarşıya doğru aheste geçişlerinde caddeye kavun kokusu hakim olurdu.
Trahom Savaş ve Lepra Frengi Başkanlığı'nın önünde atlarla ve yaya gelen insanlar olurdu. Atlara hevesle bakarken atlardan inen insanların görüntüsünden ürkerdim. Ürkerdim çünkü yüzleri elleri normal bir insandan farklıydı. Kaşları dökülen, yüzlerinde kabarıklıklar bulunan, ellerinde burnunda erimeler olan insanları anlamaya, çözmeye çalışırdım.
1960'larda Van Sağlık Müdürlüğü'nde memuriyete başlayan rahmetli ablamıza gördüğüm insanların neden böyle olduklarını sorduğumda aşırı kötü beslenme ve çok kötü hijyen koşulları altında yaşamalarından ortaya çıkan cüzzam yani Lepra hastaları olduklarını, tedavi ve kontrol amacıyla buraya gelip gittiklerini söylemişti.
Yolumuzun üstünde bulunan Trahom Savaş ve Lepra Frengi Başkanlığı önünde her gördüğümde çocukça duygular ile tedirgin olduğum insanların cüzamlı olduğunu bu şekilde öğrenmiştim.
Çoğu iş bulamadığı için dilenmek zorunda kalan, toplumdan tecrit edilmesi dahi o yıllar gündeme gelen en yakınlarının dahi iletişim kurmak istemediği cüzzamlı hastaların "İnsan içine çıkarılmasınlar, hatta bir adaya kapatılsınlar" fikirlerinin ortada dolaştığı yıllardı.
Van Trahom Savaş ve Lepra Frengi Başkanlığı'nın önünde bir gün yine atların, cüzzamlı hastaların ve bir iki araçtan oluşan bir kalabalık gördüm. Kapının önündeki küçük avlunun kenarında içeri girip çıkanları kalabalığı merakla izlerken çevresinde erkek ve bayanların kendisine bir şeyler anlattığı önemli biri olduğu her halinden belli olan bir bayanın çıktığını gördüm. Kim olduğunu, ne iş yaptığını bilmediğim bu bayan ve bir iki kişi Sağlık Müdürlüğü'ne ait tenteli Jeep arca binerek oradan ayrıldı. Bir süre sonra ellerinde sanırım ilaçlar ve gıda paketleri olan cüzzamlı erkek hastalar kavak ağacına kayışla bağladıkları atlarını çözerek atalarına binip, yaya olanlar ise adımlayarak oradan ayrılmaya başladı.
Birkaç gün sonra aklımda kalan ve dikkatimi çeken o kadının cüzzamı Türkiye'de sıfırlayan rahmetli Türkan Saylan olduğunu ablamdan öğrenmiştim. Bizim yüzlerine bakmaya dahi korktuğumuz, insanlar arasında " cüzzamlı gibi" deyiminin dillerde yaygın olduğu o yıllarda cüzzam hastalarına İstanbullu cesur genç bir kadın doktor el atmıştı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki öğrencilik yıllarında cüzzamla savaşmaya başlayan, cüzzam denildiğinde akla gelen ilk isim olan Türkan Saylan., ihtisasını o dönem Türkiye'de sadece yedi kadının yaptığı Deri ve Zührevi Hastalıklar üzerine yapmış.
Kendisini cüzzamlı hastalara adayan Türkan Saylan Van gibi Anadolu'nun en ücra şehir, köy ve mezrasını kimi zaman at sırtında kimiz aman yaya karış karış dolaşarak cüzamlı hastaların derdine derman oldu. Saylan cüzzamla mücadele etmekle yetinmeyerek Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı'nı kuran isim oldu. Cüzzam Türkiye'de bir sorun olmaktan çıkmışsa bu başarı Türkan Saylan'ın özverili çabalarının sonucunda olmuştur. Saylan, cüzzamın yaygın olduğu yıllarda toplum tarafından destek ve anlayış göremeyen, hatta bir adaya toplanarak toplumdan tamamen dışlanmaları önerilen cüzzamlı hastaların tedavi edilmesini sağlayarak topluma kazandırmıştır.
Cüzamla savaşta başarısı dünyada da büyük dikkat çeken, cüzzamı yenen kadın olarak tarihe geçen Prof. Dr. Türkan Saylan 1986 yılında Uluslararası Gandhi Ödülü'ne layık görülmüştü.
Her yıl Ocak ayının son haftası Cüzzam haftası ve her son pazarı Dünya Cüzzam Günü olarak değerlendirilir. Bizde çocukluğumuzda zihnimize kazınan cüzzamlıları ve onları sağlıklarına kavuşturan yakın geçmişte yüz binlerce kız çocuğunun eğitimlerine "Kardelenler" projesiyle destek olan Türkan Saylan'ı bu vesileyle anmak istedik. Ruhu şad olsun.
Ülkemizin, ilimizin kalkınmasına gelişmesine katkı sunan, yurttaşlarımıza iş aş sağlayan, sağlıklarına kavuşması için özveriyle mücadele eden, çocukların ve gençlerin kaliteli eğitim almasına el veren güzel ve değerli insanlarımıza bu toplum her zaman minnettardır. Allah hepsinden razı olsun. Özverili, insanların emekleri unutulmayacak.