Aslında, viraneye hiç benzemiyordu görüldüğünde. Uçuk kaçık dönemeçlerin, tertipsiz ve düzensiz yolların inişleri çıkışları, çok zorda değildi normal bir sürücü için. Sürücünün duygularını altüst eden yolların bozukluğu değil, o yolların etrafında yaşayan, yaşamaya çalışan masumiyet içindeki o kadınlar ve yaşıyorlarsa ki onun adı yaşamak mı, işte o bakışlar.
Gençlik döneminde okumuştum Barbara Cartlandın kitabında şöyle yazıyordu;
"Onlar Paris'in arka sokaklarında yaşayan ve kaderlerinin varoşlu olduğuna inanarak, tüm değerlerini satarak yaşadıklarını zannedenler, bir gün gelecek kendilerine yaşatılanların bir toplumun ahlaki değerlerini yerle bir edilmesi sonucunda bunun faturasının ağır olacağını" söyleyip, yıllar sonra Fransa'nın o faturayı Ödeyeceğini yazmıştı. Gerçekten de o faturayı ödedi Fransa, hatta hala ödüyor.
Bizim insanımız değerlerine geleneklerine, dinine çok bağlı bireylerdir. Bundan dolayı geleneksellik yardımlaşma ile birleştiği zaman, sanki insanlar mutluymuş gibi görünür.
Yönetenlerin, özellikle büyükşehirlerde belediyeci yöneticilerin göremedikleri ve anlayamadıkları bir gerçek var. Bireyler oluşturdukları ailelerin sağlığı, güvenliği ve toplumdaki yerini almaları için içlerindeki kini ve nefreti asla dışarı vermezler. Dışarı veremedikleri bu uyumsuzluklarını veya yaşadıkları olumsuzlukları iç dünyalarında, yani ruhların da nefrete dönüştürürler.
Yukardaymış gibi görünüp yaşayan ve çok ufak şeylerle mutlu oldukları zannedilen bireyler, daha sonra içlerinde biriken zehirleri dışarı sundukları zaman toplumsal bir kargaşa ortaya çıkar, bu kargaşa sınıflar savaşına dönüşür.
Haksızda değiller. Ankara'nın dört bir tarafını çoğu zaman gezip duruyorum. Yeğenlerim arkadaşlarım dostlarımı bazen de gönül dostlarını ziyaret ediyorum. Ziyaretlerimin tümünde, içim çok burkuluyor. Bir tarafta gökdelenler, villalar havuzlarda yüzen çocuklar, diğer tarafta kağıt toplayan, evinin penceresi ve yolu olmayan çocukların izlediği rengarenk led ışıklar. Ve güneşin doğuşuyla birlikte nefes almaya başladığımız, iç içe yaşadığımız bireyler.
Bütün bunlar, nefretin İntikama dönüşmesi için yeterli bir ruh halidir. Bir de bunları daha farklı bölgelerde görebilsek, çocukların büyüdükleri zaman neler yapabileceklerini tahmin etsek, şimdi çocuğun büyüyünce neler yaptığını çok açık şekilde görebiliyoruz.
Korkunç olan yolların bozukluğu, evin penceresine naylon çeken kadının bakışı değil. Korkunç olan şatafatlı yaşayanlara bakarak, yaşamadığının farkına varacak çocuğun büyüyünce çoğalmasıdır.
Bunun adı: Yaşamaya mahkum olmak ve adaletsizliktir.
Bilgi kitabının her Harfi ve her Kelimesi bir Bütünsel Frekanstır. Ve Bu Frekans, Koruyucu Bir Auradır. Bu koruyucu Aurada, Merkezi Sistem Denetiminde: Sistem — NİZAM — DÜZEN’in önerileri ile İnsanlığa Hizmet eden Bilinçler Merkezinin korunmasında, özgüven ile özverili çalışmalarıdır.
Herkes, Başlı başına Bir Harftir.
Harfler birleşince heceden kelimeye, Kelimeden Cümleye, Cümleden Manaya, mananın meaili Bilgi olur akar, Bilinçleri Yeşertir.
Harf Frekansı ulaştırıcıdır, Mana Frekansı Bilinçlendiricidir.
Bilgi ile dirilen ölmez.
Çocukların yarınlarına sağlıklı kavuşmalarını, koşulsuz sevgi ve adaletli yöneticilerle gerçekleştirebiliriz. Yollar çamurlu olsada, yürekler temiz kalarak, gönüller sevda taşır.
İnsan gonlü Onemli olan ne varsa onu taşır.
İnsan gonlü Onemli olan ne varsa onu taşır.
Toplumun bireyleri arasında oluşan uçurumların yok olmaya yüz tuttuğu güzel günler görmek dileğiyle.