Edebiyatta ve sanatta Van
Edebiyatta ve sanatta tüm Türkiye, belli başlı kentler etrafında ve içeriğinde toplanmıştır. Konferanslar, sergiler, paneller, fuarlar, etkinlikler, sinema ve tiyatro gösterileri hep o bir, bazen bir kaç kentte olur biter. Bu taşra kentlerde yaşayanlar için çaresizlikten anlaşılır bir olgu olarak algılandı.
Edebiyatta ve sanatta tüm Türkiye, belli başlı kentler etrafında ve içeriğinde toplanmıştır. Konferanslar, sergiler, paneller, fuarlar, etkinlikler, sinema ve tiyatro gösterileri hep o bir, bazen bir kaç kentte olur biter. Bu taşra kentlerde yaşayanlar için çaresizlikten anlaşılır bir olgu olarak algılandı.
1980 ve 1990 sonrasında, öteki taşra kentleri de, kenarından köşesinden arsızlık yaparak, davet ederek edebiyat ve sanatı kendi memleketlerine çekmeye başladılar. Kentlerini ve yaşayanlarını, edebiyatla sanatla ve etkinlikleriyle tanıştırdılar. Ama hala sınırlı, kısır ve yetersiz.
Son dönemlerde edebiyatçılar, sinemacılar ve dizi sektörü mekan ve doğal plato olma özelliği nedeniyle Anadolu'nun bir çok kentini tercih etmeye başladı. Bu tercih o yörelere ticari ve turistik ilgiyi de artırdı. Örneğin; Kapadokya, Halfeti, Hatay, Bursa, Bodrum, Ayvalık, Sinop, Bartın, Altınoluk, Safranbolu, Urfa, Kahramanmaraş, Adana, Gaziantep, Tarsus, Bitlis, Kars, Hakkari, Diyarbakır gibi.
Bir romana, hikayeye, şiire konu olan kentimiz, kasabamız da çok azdır. Kentimiz ya da kasabamızın adının geçtiği her roman, her hikaye, her şiir ilgimizi çeker o satırları ezber biliriz.
Van'ı konu olan ilk kitabı, daha ortaokul yıllarında 1962-63 yılında Van Halk kütüphanesinde tesadüfen bulmuştum. Adı dikkatimi çekmişti, ŞARK YILDIZI. Okumaya başlayınca konunun Van'da Ermeni isyanıyla başladığını görmüş, neredeyse bir günde bitirmiştim.
Van'ın Ermenilerce nasıl yakılıp yıkıldığını, canlı tanığı olan babamdan, her ne kadar duymuşsam da, bir romanda hüzünle okumak, muhacırlığın acısını ve kentine olan hasretin bir insanı hasta edişini, şifayı ancak Van'a dönüşle bulacağına inanan bir genç kızın hüznünü, göz yaşıyla okumuştum.
Sonra aynı kitabın birinci kadar etkili olmasa da 2. cildini okudum. Bu kadar Van'la ilgili başka kitap yoktu.
1970'li yıllarda Ankara'da sahaflardan İbrahim Arvas'ın Hatıratı adlı "TARİHİ HAKİKATLER" isimli başka bir kitap geçti elime. Yetersiz de olsa hala kütüphanemde durur.
Yok, başka şey yoktu Van'a ait, oysa o tarihi kent ne insanlar yetiştirmeliydi, doğal güzelliklerini anlatacak, hüzünlü tarihini anlatacak edebiyatçıları. Ya da bu günü, insan ilişkilerini, sevgileri, çözülmeleri, bir kentin insan eliyle ve doğal afetle yok oluşunu. Bir kaç tarihi binasını konu alan romanlar, hikayeler olmalıydı. Örneğin "Tekel Binasının" hikayesi, sadece bir gazete makalesi ve paylaşım yorumları olmamalıydı.
120 filmi çekilmeseydi, Van'da kimse 120 çocuğun İran'da Ermenilerle savaşan Osmanlı askerine ne fedekarlıklara katlanarak cephane götürdüğünü bilmeyecekti. Ben dahil çok Vanlı bilmezdi bu olayı.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin Edebiyat bölümü ne yapar bilmiyorum. O kadar kamuya kapalı ki, sanki yok...