Son yüzyılda İslam dünyasında, bazı batıl inanışlar, mukaddes değerleri hiçe sayan, İslam ümmetinin ahlakını yozlaştırmaya çalışan faaliyetler su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Bu fikirlerin arkasında hiç şüphesiz materyalizm ve onun maşası olan fraksiyonlar vardır. Ayrıca felsefe ekolleri, İslam dünyasında mukaddes değerlere karşı fikirler geliştirmekle beraber İslam’ın inanç esaslarını hedef almıştır. Üzülerek belirtelim ki, bu kötü faaliyetlerin menfi tesirlerinden azda olsa Anadolu insanı da etkilenmektedir. Kötü niyetli komitalar bu faaliyetlerini, genelde kendi fikirlerine payende olan Müslüman adını taşıyan işbirlikçileri tarafından yürütmektedir. Bunların borazanlığı yapanlar ise ya ihanetlerinden ya cehaletlerinden yapmaktadırlar.
Son zamanlarda sosyal medyayı da kullanarak İslam’ın kutsi değerlerine hücum edenler çoğalmıştır. Müslümanlar ise bu davranışlarından son derece rencide olmaktadırlar. Tabiri caizse ‘’gözünün içine baka baka’’ ilahi vahyin tebcil ve takdim ettiği konulara saldırmaktan da geri kalmamışlardır. İnsan acaba neler oluyor demekten kendini alıkoyamamaktadır.
Kuran-ı Kerim’de Allahü Teala’nın kendisine hitap ettiği Hazreti Adem’e ve Hazreti Havva’ya haşa, cahil ifadesini kullanmak ve yine Kuran-ı Kerim’in çeşitli ayeti kerimelerinde doğruluğundan, iffetinden ve seçilmişliğinden haber verilen Hazreti Meryem’e dil uzatmalar ve yine örnekliğiyle bize takdim edilen Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize ve ailesine dil uzatmalar… Kısaca bunları düşündüğümüzde, acaba nereye doğru gidiyoruz sorusu aklımıza geliyor.
Abuk sabuk konuşan bazı kişilerin ilim ve irfan yönünden fakir oldukları, kaynaklardan habersiz oldukları, az okuma yazması olan kimselerin gözlerinden kaçmamaktadır.
Yüce Allah, Adem aleyhisselamı yoktan yaratmış ve meleklerin bile bilemediği bilgilerle donatmıştır.
‘’Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi. Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.’’ (Bakara 31-32)
Bu ayeti kerimeyle meleklerin bile muttali olmadığı ilim ve bilgiyle donatılan insanlığın ilk babası ve ilk peygamber hakkında cahil demek sanat ile bağdaşır mı? Sanatı kim için, ne için icra ediyor acaba. Sanat sanat için mi? , sanat toplum için mi? , sanat Allah için mi? sorusuna nasıl cevap verileceği merak konusudur. Kuran-ı Kerim’de çeşitli mucize ve kerametlerle örnek bir şahsiyet, iffet abidesi Hazreti Meryem aleyhisselam hakkında ise:
‘’Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı. Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber rüku' et" demişlerdi.’’ (Al-i İmran 42-43)
Had bilmemek edebe riayet etmemektir. Peygamber Efendimiz ‘’Rabbim beni terbiye etti de güzel terbiye etti.’’ buyurmuştur. Allahü Teala hakkında peygamberler hakkında, Allah’ın dostları hakkında ve müminler hakkında edepli olmak insanlığın gereği ve İslam’ın emridir. Edep, emirlere uymak ve dinde olmayan şeyleri dine sokmamaktır. Edep, Allahü Teala’nın vermiş olduğu nimetlere şükretmektir. Edep, kişinin imanı ile alakalıdır. Allah’a karşı kulluğuyla orantılıdır. Edebi terk etmek kişiyi olması gereken yerden alıp, insanlığın vakar ve haysiyetine yakışmayan sahalara atılmaya sebep olur. Hazreti Mevlana, irfan geleneğimiz edebe riayeti olgun müminin özelliği olarak belirtmektedir ve bir sözünde şöyle der: ‘’Eğer şeytanın başını ezmek istersen gözünü aç ve gör; şeytanı kahreden edeptir. İnsanoğlunda edep bulunmazsa o gerçekte insan değildir.’’ ‘’Edep ya hu’’ bu ifade aslında bir duayı ihtiva etmektedir; ya ilahi bana edep lütfeyle demektir.
Bütün eğitim kurumlarımızda öğreticilerimiz, hocalarımız topyekun hepimiz, edebi muhafaza etmeli ve edep libasına bürünmeliyiz. Eli kalem tutan kişiler, bir cümle dahi yazarken kendinden geçmemelidir. Böyle gelişi güzel kötü yazı yazanlar hakkında ‘’eli kurusun’’ edebe mugayir söz söyleyenler içinde ‘’dili kurusun’’ ifadesi kullanılmıştır. Üstad Necip Fazıl, ‘’Çile’’ adlı şiirinde şöyle demiştir:
Fikrin ne fahişesi oldum ne zamparası
Bir vicdanın bilemem kaçtır hava parası
Netice olarak Yunus Emre’miz az ve öz ifade ile şöyle buyurmuştur:
Girdim ilim meclisine,
Eyledim kıldım talep,
Dediler ilim geride,
İlla edep illa edep
Cumanız mübarek olsun.