Ekmeğini Ateşten Çıkaranlar

Enerjimizin yükseldiği, yaşama daha sevecen, daha coşkulu baktığımız şu bahar aylarını tadında yaşayamadan geride bıraktık ne yazık ki… Umarım yaz aylarında bunun hıncını doyasıya çıkartırız. Baharların en belirgin eğlencesi ve dinlencesi olan piknikleri çok severiz. Mangalda pişen etin, sebzenin kokusu yemeden doyurur insanı. Mangal başında sohbetle yenen yemeklerin ardından son bir kez ateşi karıştırıp cezvelerin ateşe sürülerek ağır ağır pişmesi ile etrafa yayılan kahve kokusu güzel geçen günün taçlandırılması gibidir. Mangalsız piknik olmaz, odun kömürü olmadan da mangal yanmaz. Peki bu odun kömürünün bizlere ulaşmasında kaç kişinin emeği, alın teri vardır, bilir misiniz? Kimler yapar bu işi? Bize ulaşana dek kaç zorlu aşamadan geçer? Yemek kültürümüzün görünmez işçileri, bu işi meslek edinen, ekmeğini ateşten çıkaran torluk işçilerinin yaşamlarına dokunalım istedik bu hafta.

İlkbaharın gelmesiyle ekmek parası kazanmak için göçmeye hazırlanan göçmen kuşları gibidirler onlar.

Yaşamın kıyısından, kenarından yürüyen ve bu nedenle hep yarım, hep eksik yaşayan, ekmeğini ateşten kazanan torluk işçileridir.

Nisan ayından itibaren kırsaldan gelerek dağların eteklerine kurdukları çadırlarda ekmeğinin derdine düşen, çetin bir yaşam mücadelesi veren torluk işçileriyle ailelerinin en büyük yükü kadınların ve geleceğe dair hiçbir hayali olmayan çocuklarındır. 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bakmadan Geçme