Esinti

Issız bir sokakta yürüyorum, mecalsiz adımlarla. Sis kapladı bedenimi. Havanın zehri dünyayı kaplamış. Kalbim suyun içinde. Gözlerim  toprağı kokluyor. Karmakarışık esintinin ızdırabını yaşıyorum. Çorak bedenler yağmura muhtaç.Yanımdan geçen belediye otobüsü ceketimi savuruyor. Sokak lambası geceden kalmış. Korna sesleri beynimi deliyor. Simitçinin sesi bile ızdırap verici. Umut merminin içine gömülü sanki. Şairin dediği gibi Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında. Çevremde olup bitene, bizi içinde yoğuran olayların içinde miyim, yoksa dışında mı bilmiyorum. Zihnimde bir hüzün çökeltisi yaşayamıyorum. Yaşasam, ışığa koşacağımı biliyorum. Neyi özlediğimi bile bilmiyorum. Gözlerimin içine çökmüş derin hüzünler yok. Hüznü yakalasam, ızdırabımı dindireceğimi biliyorum. Saçlarıma düşen akları aynaların, densizce yüzüme vurmasından muzdaribim. Nehir gibi akıp giden zamana kızıyorum. Duygularım sağnak halinde üzerime yağıyor. Yalnızlığımı duymak istiyorum. Yalnız olduğumu biliyorum. Terke dilmiş manastır havasındayım. Bir dost elinin elimin üstünde olduğunu düşünmek istiyorum.
Baharda kıraç topraklardan fıçkıran çiçekleri hatırlıyorum. Hayatı günü birlik yaşayanları, soğuktan kardeşlerin birbirine sokuldukları evleri, mum ışığında kaldıkları için erkenden uyuyanları.
Umutsuz bir boşluğun içindeyim. Umutsuzluğumu bilecek kadar cesurum. Aşılması imkansız gibi görünen duvarın berisindeyim. Bitmeyen karanlık yolda gibiyim. Umutsuzluk gizlice içeriye süzüldü, çıkmıyor içimden. Güneş tutulması yaşıyorum. Masalı dinlenemeyen gece gibiyim. Elimde topladığım taşlarla bekliyorum Mina da değilim. Şeytanımı belirlemekte güçlük çekiyorum.
Yine çok sevdiğim yağmur imdada yetişti. Yırtık hırkasından damlalar yere düşüyor çocuğun. Sanki iliklerine kadar ıslanıyor. Siyah saçları ıslanıyor. Gözkapakları yıkanıyor. Üşüyor, ellerini ağzından çıkan buharla ısıtmaya çalışıyor. Yağmur sanki tanıdık değil. Başka bir buluttan, başka bir gökten iniyor gibi. Kalbinin içi gülüyor, yüzünden gülücükler eksik olmuyor. İnadına gülümsüyor. Yüzünde güller bitiyor. Umutsuzluğumu çocuğa karşı hatırlamaktan utanıyorum. Hastalığım şifa oluyor. Umutlu olma hastalığı. Mucize beklemenin diğer adı. Nuh'un gemisi gibi. Hiç bitmeyen korkunun önünde duran tek şey. Karanlık girdabına sokan şeytana karşı direnen tek hastalık. Hiradaki yalnızlığın ilacı.
Umut tılsımı elimde. Sesinden ızdırap duyduğum sivrisineğin arkasından methiyeler dizmek istiyorum. Cennet bahçesinde söğüt dalından hurma bekliyorum. Bulutlardaki ırmakların sesini içiyorum gibi. Gül gül, satır satır umutlarım yeşerdi. Yeniden filizlendim. Bütün kederim silindi umutla. Ortak oldu umuduma. Hz. Mevlana. Üzülme der. "Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun; tek kanatla uçulmaz. Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle kirini, tozunu alır. Niye kederlenirsin? taş taşlıktan geçmedikçe, parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmak istiyorsan yontulmayı göze al"
Zaten insanda umut ile korku arasında değil mi? Taşları elimizde bekletelim. Önce şeytanımızı belirleyelim sonrada onu hafife almayalım, kaybettiğimizin de bir gün bize katmerli döneceğini unutmayalım. Sevgi ile kalın…

Bakmadan Geçme