Eski Mahallemiz ve Komşumuz Faris Dayı

Şahbettin Uluat yazdı...

Komşumuz  Faris Dayı temiz, tertipli, çalışkan, inançlı, ilkeli, bilgili ve oldukça ciddi bir adamdı.

Kendi işine, kendi geçimine bakardı, çok gerekmedikçe kimsenin malıyla, haliyle ilgilenmezdi. 

Bildiğim kadarıyla uzun yıllar Konya’da yaşamış ve bir sure de medrese eğitimi almıştı. İbadetleri konusunda titizdi. Babam dini konularda takıldığı şeyleri ona danışırdı.

Mükemmel bir Türkçesi vardı ve sağlam bir cumhuriyet sevdalısıydı. Cumhuriyetimizi kuranları rahmetle anardı.

Komşuyduk ve oğlu Ahmet en samimi arkadaşımdı.

Öğrenci servislerinin henüz bilinmediği o zamanlarda ilkokulun ilk sınıfından ortaokulu bitirinceye kadar sekiz yıl boyunca okula Ahmet’le birlikte gidip gelmiştik ve Faris Dayı’nın cesaretlendirmesi ile bazı yaz aylarında birlikte çakmak taşı ve çakmaklara benzin de satmış, hem para kazanmış hem de bu sayede farklı insanları, ortamları tanıma şansı bulmuştuk.

O yaz günlerinin akşamlarında çarşıdan eve genellikle üçümüz birlikte dönerdik. Faris Dayı yol üzerindeki bir fırından ekmek alırdı. Pişkin olmayanını tezgâhın üzerine bırakır, pişkin olanını isterdi. Yolda, evde, her fırsatta bizlere iyi, dürüst ve çalışkan insanlar olmamız için öğütler verirdi.

Çarrşıdan her ne almışsa geniş mendiline görünmeyecek şekilde bağlar, eve öyle getirirdi.

O günlerin Van’ında bugünkü kadar araç yoktu. Betonlaşma bu kadar yoğun değildi. Mahallelerin çoğunda bahçeli, toprak damlı kerpiç evler, bahçelerde meyve ağaçları, leylak ağaçları ve hatta kavak ağaçları vardı. Kavaklar mevsiminde kesilip marangozluk işlerinde en çok da toprak evlerin damlarında döşemelik olarak kullanılıyorlardı.

Damlar toprak ve düz olunca kuşçularımız da çoktu. Her mahallede güzel günlerde gökyüzünde uçan bembeyaz kuş sürüleri görmek mümkündü.

Hacıbekir Caddesi’nin iki kenarında mevsiminde çiçekleri mis gibi kokan akasya ağaçları vardı.

O günlerde Hacıbekir Caddesi üzerinde şehirden gelince sol tarafta Belediye Garajı bulunuyordu ve garajın bitiminde kıvrılan yol bizim evlerin yoluydu.

İki arkadaş bazen okula o yoldan gider gelirdik.

Hacıbekir Caddesi ile hastane arasında, köprüden aşağı ve tepenin karşısında dar bir yol daha vardı.  O yolu kullanmamız ailelerimiz tarafından yasaklanmıştı çünkü orada kapısında Bekçi Memed’in beklediği, iki evden oluşan ve görmememimiz gereken bir yer vardı. Zaman zaman merakımızı yenemez yasağı deler, o yola yönelirdik. Söz konusu evlerin önünden geçerken de sokak kapısı açıksa içeri bir göz atmaktan kendimizi alamazdık.

Faris Dayı da babam ve öteki komşularımız gibi şimdiki Erek Dağı Caddesi olan o yerde bir parsel arsa almış, toprak damlı, çamur sıvalı, badanalı kerpiç evini yaptırıp içine girmişti.

Eşi Hınar Abla Türkçe’den taviz vermeyen eşinin aksine genellikle en iyi bildiği dille, Kürtçe konuşurdu. Bana ya ismimle ya da kendisinin koyduğu takma adla hitap eder, “Bave male” (evin babası) derdi. 7 – 8 yaşlarındaki küçük kardeşimin takma adı da “zavaye mın” (damadım) idi. Hınar Abla, esprili, duygusal zekası yüksek biriydi.

Sabahları okula giderken kapılarını çaldığımda arkadaşım Ahmet’i “Ahmet, Bave Male hat” (Ahmet, Evin Babası geldi) diyerek uyarırdı ve ben de artık o kadarını anlardım.

 Şimdi yaşlı, çoluk çocuk sahibi biri olarak o günkü arsamıza sonradan yapılmış evimde ve gerçekten evimin babası olarak otururken kendisini rahmetle anıyorum.

Faris Dayıların evleriyle bizimkinin arasında olan komşularımız da Mecit Dayı ile eşi Perişan Teyze idi.

Sokağımızın evlerimizin bulunduğu tarafı yapılaşırken karşı taraf tamamen boş tarlaydı. Mahallenin çocukları o boş tarlada top oynardık.

Yine o karşı tarafta seferberlikten önce şehire Erek Dağı’ndan temiz su sağlamak için açılmış olduğunu düşündüğümüz, artık kullanılmayan ve belli aralıklarla açılmış kuyularla içine inilen; bir kısmında güvercinlerin yuva yaptıkları su kanalları bulunurdu.

Kuyuların ötesinde, tarlaların sonunda da yaklaşık 200-300 metre karşıda Erek Dağı’ndan şehre sulama suyu sağlayan geniş bir beton kanal vardı. 

Sıcak yaz günlerinde o kanala birkaç büyük taş atar, belli bir yerde suyu şişirir içinde yıkanırdık.

*

Faris Dayı şehrin ortasında göz önünde bir yerde çalışırdı. O günleri yaşamış, Cumhuriyet Caddesi’nde dolaşmış olan hemşerilerimizin tamamı onu görmüştü ama sınırlı sayıda insan tanıyıp tanışmıştı.

Bugün onu tanıyan, anımsayan kaç kişi kalmış bilmiyorum.

Onu da, o günlerin bütün o anne ve babalarını da rahmetle, minnetle anıyorum. 

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme