Jules Laurens'in 1875 yılında çizdiği eski Van'a ait yağlıboya resimler, gravürler Kadıköy Alkım Kitapevinin duvarlarını süslüyor…
Adeta zamanda bir yolculuğa çıkıyorsunuz o tablolara bakarken.
Örneğin Van Kalesi'nin tam üstünden arka planda Van Gölü'nü çizdiği o muhteşem çalışmasında, yakın zamanda onarılan Süleyman Han Camisi bütün ihtişamıyla ayakta. Önündeki boş alanda ise Vanlı bir kadın dibek döverken yerel kıyafetli bir adamda adeta poz vermiş Laurens'e.
Diğer resimlerine bakıyorum…
Kalenin güneyinde yer alan Eski Van şehrini çizmiş birinde.
Resimde birbirinden muhteşem eski Van evleri dizilmiş. O zamanki giysileriyle yerli halkı sokakta günlük yaşantılarıyla kusursuz resmetmiş.
Bir an tuhaf oluyorsunuz. Öyle ya, aslında Laurens bir bakıma atalarımızı çizmiş bu tablolarda.
Bir Vanlının o yıllarda nasıl evlerde yaşadığını, nasıl giyindiğini bir anda öğreniyorsunuz.
Ve en önemlisi, tüm bunları anlatan resimlerinde yer yer şehrin panoramik görüntüsünü de yansıtmış bu çalışmalarında.
Henüz fotoğraf makinesinin icat edilmediği o yıllara ait bu çizimler, Van'ın tarihi açısından çok önemli birer kaynak belgedir ve dönemsel olduğu kadar bölgesel temaları da içermesi açısından paha biçilemez eserlerdir.
Tarihte birkaç kez yıkıma, yağmaya uğrayan bu kadim şehrin meydan, sokak, çeşme, konut, mezar taşı gibi yapılarını öyle ustaca resmetmiş ki, bu gün yok olan bu muhteşem mimariyi resimleyerek bize çok önemli bir görsel miras bırakmıştır.
Çoğumuz için bir toprak yığını veya harabeyi andıran Eski Van'ın aslında çok otantik, canlı ve seçkin bir mimariye sahip, dönemin en ihtişamlı Osmanlı kentlerinden biri olduğunu bizlere anlatıyor bu eserler.
Güzelliğinin ceremesini hep yıkımlarla, işgallerle ödeyen Van, bu güzelliklerini günümüze kadar koruyabilseydi eğer, bugün 18.-19. Yüzyıl Osmanlı kent dokusunun en güzel örneklerini barındıran tıpkı Safranbolu, Bursa, Edirne gibi Dünya Kültür Mirası olmaya aday bir şehir olacaktı.
Ne acıdır ki yıllarca harap haliyle, küçük kum tepeciklerinden başka hiçbir şeyi anımsatmayan bu hazineyi görmezden gelmişiz.
Kabul etmek gerekir ki sit alanında inşaat yapmak belli prensipler nedeniyle bazen imkânsız hale geliyor. Fakat Jules Laurens'in; eski Van'ın giriş kapısından tutunda etrafındaki surlara kadar, içindeki yerel halkın elbiselerinden, oturdukları taş evlerin en ince ayrıntısına kadar bizlere o dönemi anlatan böylesine eserleri varken, bunca yıldır neden şehrimizi bu hazineden mahrum bırakmışız?
Bölgeye nasıl daha fazla turist çekebiliriz diye düşünürken, ne yazık ki eldeki bu turizm destinasyonunu işler hale getirememişiz bir türlü…
Neyse ki, Valiliğin Eski Van'ı sürekli yaşanabilir bir mekâna dönüştürmek üzere desteklediği takdire değer bir çalışması var.
İlk olarak, bu alan içinde kalmış camileri aslına uygun olarak onarmak suretiyle orijinal haline getirilmeye çalışılan projeler start aldı. Ayrıca eski sokakları ortaya çıkarmayı hedefleyen kazı çalışmalarıyla, önemli bir başlangıç sağlandı bu alanda.
Dileriz ve umarız ki kent kimliğini çoktan kaybetmiş olan yeni Van'a nispet, Valiliğin örnek ve alkışlanacak projeleri arasında yer alan, çocukken minarelerinde gezindiğimiz Kızıl Minareli Cami ve Çifte Hamamla birlikte bir an önce Laurens'in Van'ını anlatan, o tarih kokan resmine bürünür viran olmuş Eski Van.