Geçtiğimiz hafta 1. Van Kitap Fuarı kapılarını kitap severlere açtı. Ama o kapılardan kitap severlerden daha çok kitap koleksiyoncuları girdi. Ve yine yüzlerce kitap kitaplıklara aksesuar niyetiyle yerleştirildi. Maalesef toplum olarak okuma özürlüsüyüz. Günde ortalama 5 saat televizyon izliyoruz. Kitap okumaya ise yılda yalnızca 6 saat vakit ayırıyoruz. Kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkesinin gerisinde kalmış durumdayız. Düzenli kitap okuyan nüfus Japonya ve Amerika'da % 10 un Fransa'da %20 nin üstünde iken Türkiye'de yalnızca on binde 1 kişi. Bir yılda bir Japon 25, İsveçli 10, Fransız 7 kitap okurken, bir Türk on yılda ancak 1 kitap okuyor. Bir kitaba 10 lirayı çok görüpte 15 liraya fal baktırmamızda garipsenecek bir durum. İngiltere'de ortalama bir gazete olan ''The Sun'' gazetesi Türkiye'deki toplam gazetelerin trajı kadar satıyor. Zaten türkiye'deki çoğu gazete okuru yalnızca spor ve magazin sayfalarını okuyor. Peki neden bu kadar az okuyoruz? Neden okuma hayatımızın bu kadar dışında? İhtiyaç mı duymuyoruz? Yoksa çok geç mi tanışıyoruz kitaplarla? İkinci seçenek daha yakın geliyor bana. Çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırmıyoruz. Aksine yıllar sonra '' Evladım kitap okusana! '' diye diye kitaptan soğutuyoruz çoğu gencimizi. Cumartesi günü bu yazıyı yazarken ''Tamam da evladımıza okuma alışkanlığını nasıl kazandırabiliriz ki ?'' dediğinizi duyabiliyorum. Hemen sorunuza cevap vereyim. Çocuklarımıza bebekliğinden itibaren kitap okuyarak çok küçük yaşlarda kitaplarla tanıştırabiliriz onları. Ayrıca toplum olarak doğum günü gibi özel günlere çok önem veriyoruz. Bu özel günlerde verilen onca pahalı hediyenin yanında neden bir kitap verilmesin ki armağan olarak. Yeter ki onlara bu alışkanlığı kazandırmak isteyelim. Hoşçakalın.