Dünyayı güzelleştirecek tek olgunun adı sevmektir.
Evrensel değerler içinde ne ölümsüz aşklar yaşanmıştır. Yaşananlar yazın dünyasının klasikleri arasında şiirleşmiş, romanlaşmış, tiyatrolaştırılmış, sinemalaşmış, efsanelere dönüşmüştür.
Anadolu uygarlıklarında ölümsüzleşen nice aşkları Anadolu'nun kadim halkları masallaştırmış, öyküleştirmiş, destanlaştırmış hatta bebelerinin ninnileri, masalları yapmıştır.
Bugün ölümsüz yurdumuzda; Ferhat İle Şirin'i, Leyla ile Mecnun'u, Kerem ile Aslı'yı, Mem u Zin'i, Ah Tamara efsanesini bilmeyenimiz yoktur.
Karacaoğlan en güzel sevda şiirlerinin halk ozanıdır. Ardından Emrahlar, Âşık Veyseller, Neşet Ertaşlar gönül sazının tellerini dillendirerek âşıklık geleneğini sürdürmüştür.
Sevdalar gün olmuş Leyla, gün olmuş Aslı ve Mecnun olurken; haksızlıklara karşı gelen yiğitlerin gönlünde de halkları ölümsüz sevda olup tutuşmuştur. Dadaloğlu, Köroğlu, Pir Sultan Abdal ve niceleri…
Aşklar bireysellikten çıktığında inanç boyutuna, halk sevdasına dönüşürken kaçınılmaz olarak zalimlerin tuzaklarının da hedefi olmuştur.. Ama hiçbir sevdanın önüne kurulan pusular insan gönlünde yeşeren o yüce değer aşkı yok edememiştir.
Aşkı metalaştırılmak isteyenler hep yanılmıştır. Tek taş yüzükler, pahalı armağanlar sıradanlaşmaktan kurtulmazken; tutkunun ve bağlılığın kopmaz bağlarının olduğu sevgi bir tek dal üstünde bir gülle, dudaklardan dökülen bir çift sözle yüceleşmeye devam etmiştir.
Yakın tarihimizde Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un, Selvi Boylum Al Yazmalım yapıtının tüm dünya dillerine çevrilip, sinema filmine dönüşmesindeki en büyük başarı içinde emek olan bir öykünün destanlaştırılmasıydı. Yorgun dünyamızın hırçın ve savaşçı insanı bir kez daha böyle bir eserle içinde emek olmayan hiçbir şeyin kıymetli olmayacağı gerçeğini öğrenmişti.
Dünya şairi Nazım Hikmet'in, Şeyh Bedrettin Destanı eserindeki; yârin yanağından gayri her şey de hep beraber dizesi gün gelmiş toplumsal boyutu olmuştur aşkın.
Yurtseverler için ise aşk; bireysellikten, toplumsallığa doğru uzanmıştır. Her şeyin başı vatandır, halkın ta kendisidir. Onun içindir ki onların diğer bir adı da halkın dostlarıdır.
Ya halkımız?
Alın teri, onuru, özgürlüğü için hayatlarını hiçe sayan evlatlarına sahip çıkmış mıdır?
Yoksa şarlatanların, inanç bezirgânlarının ardına takılıp, hırsız saltanatların oyununda gözbebeği evlatlarının sesine kulak mı tıkamıştır? Kumpaslarda, komplolarda ziyan olmalarını görmezden mi gelmiştir?