Eylül Fırtınası
Eylül ayının bu ülkede estirdiği fırtınalar karşısında dik durmasını bilen, düşüncesini ve kişiliğine yansıtan, oynadığı filmlerle yol gösteren değil, halkı düşünceye sevk eden, mücadele insanı, devrimci, dürüst, alçakgönüllü, TARIK AKAN.
Eylül ayının ilk ve en etkili fırtınası 12 Eylül 1980, faşist askeri cunta darbesidir. Tüm devrimcileri, devrimci toplumsal gerçekçi sanatçıları önüne katıp savurdu. Savurdu da ne oldu, herkes olmasa da Tarık Akan gibiler her türlü baskıya karşın yolundan dönmedi.
Eylül ayının 2. fırtınası gene 12 Eylül günü, ama bu kez 2010 tarihinde fırtnasını gösterdi. Yetmez ama evetcilerin desteği ile bu kez polis ve yargı eliyle ülkede ilerici, Atatürkçü kim varsa "Ergenekon" çuvalına dolduruldu. Bu kumpasında karşısında dik durmasını bilen biriydi, Tarık Akan.
Gene bir Eylül ayında, bu kez ölüm fırtınası onu aramızdan aldı.
İnsanlar nasıl yaşarsa, öldüğünde de öyle uğurlanırlar. Mahşeri bir kalabalık, bu gün Muhsin Ertuğrul'da onu uğurlamak için toplanmış. Teşvikiye Cami, gömüleceği mezarlık Zuhuratbaba, kalabalık, insanlar onu bekliyor uğurlamak için.
Çok şey söylendi onun için, rahat, statükodan yana, cıvık cıvık yalakalık yolu varken, düzen karşıtı, devrimci bir çileli yolu neden seçti. Başkalarının sofrasında soytarı olmaktansa halkın gönlünü tercih etmekti bu seçim.
Türk sinemasında toplumsal gerçekçilik, kendini Metin Erksan'ın, "Yılanların Öcü" ve "Susuz Yaz"ı ile ortaya koydu. Yılanların Öcü o dönemki cumhurbaşkanı Cemal Gürsel beğenmezse, gösterime giremezdi.
Ancak bu akımın gerçek öncüsü YILMAZ GÜNEY'dir.
Bir faytoncunun, çaresiz ve çileli yaşamını anlattığı "UMUT", yöneticileri rahatsız ettiği için yasaklandı, Danıştay kararıyla gösterime girebildi.
Ülkenin toplumsal yapısının çarpıklığını,
Kırsal kesimin olumsuz koşullarını, çaresizliğini, çilekeş yaşamını ve unutulmuşluklarını,
Sömürüye dayanan iş dünyasında işçi sınıfının ezilmişliğini,
Köyden kente göçün savurduğu hayatları,
Gecekondulaşmayı,
Yöneticilerin faşizan uygulamalarının toplumu alt-üst edişini, kim dile getirecek, bu sorunlar üstünde düşünceye sevk edecekti...
1979 da bu kez Erden Kral "Bereketli Topraklar Üzerinde" filmini yaptı. Sıkıyönetim filmi yasakladı, ancak 28 yıl sonra gösterime girdi.
Ülke yanıyordu, sıkıyönetimin acımasızlığı, baskı gırla giderken gelen "Eylül Fırtınası" nerede yer alması gerektiğini gösterdi. O da yer alması gereken yerde, yer aldı.
"Maden" filmi devrimciliğin, ezilenlerin, sömürülenlerin yanında yer almanın ona ne kadar yakıştığını gösterdi.
Yönetmenliğini Yavuz Özkan'ın yaptığı senaryosu ve yapımcılığını Yılmaz Güney'ye ait "SÜRÜ", ait olduğu yeri perçinledi.
1982'de Yılmaz Güney ve Şerif Gören'in yönettiği "YOL" tercih ettiği yolun değerini gösterdi.
Toplumsal gerçekçi filmler birbirini izliyordu artık.
Filmler birbirini izliyordu ama bu filmlerde oynayıp, filmde oynadığı isyancı karakterler gibi dik duran, mücadele insanı, kuşaklar için efsane olan, düzenin yanında, saray sofralarında onurunu üç otuz çıkara satmayan dürüst, devrimci, alçakgönüllü kişiliklere ihtiyaç vardı. TARIK AKAN, işte öyle biriydi.
"EYLÜL FIRTINASI'"nın Efe Hüseyin'i güle güle.
Türk sineması aklıma gelince belleğimde iz bırakan birisin. Işıklar içinde uyu.
Bu ülke seni unutmayacak, halkın sinemadaki sesi.
YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ
2016-2017 eğitimi ve öğretim yılında, 18 milyon öğrenci yarın ders başı yapacak.
Hiç bir ilkesi olmayan, felsefesi olmayan, kindar ve dindar bir yönetimin elinde, içi boşaltılan, dindarlık adına anlamadığı bir dile, yazıya ve kitaba esir edilmek için, İmam Hatip Okullarına mahkûm edilmek istenen öğrencilerimiz, yarınlarınız karanlık.
Eğitiminiz ve Öğretiminiz bilimden uzak, eleştiriden ve soru sormadan korkan sadece ve sadece itirazsız biat isteyen bir yaşam öngörüyor size.
Hangi okullarda, hangi öğretmenler sizi hayat denen, bu meşekatli, dikenli, mücadeleci yola hazırlayacak. Hem bilimsel, akılcı, aydınlık eğitim verecek, hem erdemli, ahlaklı biri, yani, insan olmayı öğretecek.
Size hangi liyakatı, hangi bilimsel eğitimle verecek. Kendisi aydınlanmadan kimi aydınlatacak. Her aydınlanmış, bilimsel donanımlı öğretmen fırsat bu fırsat tasfiye edilirken, binlercesi harcanan kuşaklara eklenirken....
Eğitim- Öğretim- Öğretmenler- Dersler- Kitaplar- Okullar- Üniversiteler- Öğrenciler siyasetin, siyasetçinin, ideolojilerin, dincilerin elinden kurtarılmadıkça, özgür ve özerk olmadıkça iş zor...
Kimsenin dokunamadığı, dokunamayacağı, herkesçe kabul edilen, bir devlet politikasıyla yönetilmediği sürece, analar babalar gelecekte sadece üzülecekler...