Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler...

Hazreti Ömer Camii Müezzini Kayyum Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler...

HADİSLER BAĞIMSIZ KAYNAK DEĞİLDİR DİYENLERE

Hz. Peygamber'e nisbeti sabit olan sahih Sünnetin İslâm hukukunun kaynaklarından olduğu hususunda ve bunun gereğine göre amel etmenin vücûbu üzerinde bütün müctehidler ve bilginler ittifak etmişlerdir. Onlar bu sonuca varırken. Rasûlûllah'a itaati emreden, ona itaati Allah'a itaat sayan, ona uymayı Allah'ın sevgisine erişmenin ve günahları bağışlatmanın yolu olarak gösteren, onun hükmüne rıza göstermeyenin imansız olduğunu ifade eden, ona muhalefet edene şiddetli tehdidlerde bulunan âyetlere dayanıyorlardı. (Örnek olarak şu ayetlere bakılabilir:Mâide 5/92; Nisâ' 4/80; Âl-i Imrân 3/31; Haşr 59/7; Nisâ" 4/65; Ahzâb 33/36; Nûr24/63).       

 

İşte bunlar ve benzeri pek çok âyet, Sünnetin hüküm koymada kendisine başvurulması gerekli ve bağlayıcı, Kur'an'dan sonra bağımsız ikinci  kaynak olduğunu kesin olarak göstermektedir. Şu var ki. Sünnet Hz. Peygamber'den farklı yollardan ve çeşitli senetlerle rivayet edilerek sabit olmuştur. Râvileri arasında rivayetine güvenilecek kişilerin yanısıra, rivayetine güvenilemeyecek kimseler de bulunmuştur. İşte bu durum, hüküm çıkarılması sırasında Sünnet malzemesinin bir ayırıma tabi tutulmasını gerekli kılmıştır. Yani Sünnetin  içine de bir takım uydurmaların girdiğini, bu konuda âlimlerimizin, sahihini uydurmasından ayırmak için gece gündüz uğraş verdiğini biliyoruz.

 

En basit bir hadis usulü kitabına baktığınız zaman uydurma hadislerin özellikleri sayılırken;

1. Kur'an'a ters düşmeyecek

2. Akl-ı selime/Vahiyle beslenmiş müslüman aklına ters düşmeyecek

3. Tarihî gerçeklere ters düşmeyecek

Şeklinde ilk üç maddede bunları görürsünüz.

 

İşgal ettikleri tv ekranlarında "Efendim, şu anda toplum içerisinde bir uydurulmuş, bir de indirilmiş din olmak üzere iki türlü din mevcuttur. Uydurulmuş din rivayetlere dayanır, indirilmiş din de Kur'an'a dayanır. Biz Kur'an'a dayanan dine yani indirilmiş dine, ötekiler de rivayetlere dayanan uydurulmuş dine inanırlar" diye kabak tadı verircesine aynı nakaratı müntesiplerine adeta beyin yıkama seanslarıyla durmadan anlatırlar. İki laflarından ve yazdıkları makalelerinin iki satırında bir "indirilmiş din-uydurulmuş din" vurgusu yapmaktır. Bu şekilde bağlılarına sübliminal mesaj verirler. Bu spot sloganı şuur altına atan bağımlıları da, aynı terminolojiyi kullanarak hep bir ağızdan aynı nakaratı tekrar ederler. Ben de onları bu nakaratını dinlerken iğrenirim. Çünkü yalan söylüyorlar, dedikleri ile söyledikleri birbiriyle örtüşmüyor, kendi kendileri ile çelişiyorlar. Bir iki ayet okuyorlar ve onunla ilgili konuştuklarının çoğu da rivayet...Fakat "Benim rivayetlerime Peygamberin hayatı şahittir ve Kur'an'a ters düşmüyor" demeyi de ihmal etmiyorlar. Yani "Benim rivayetim, senin rivayetinden iyidir" demektedirler.

 

Yahu kardeşim başta sen "Bizim inandığımız indirilmiş din Vahye/Kur'an'a dayanır, diğerlerininki de rivayetlere dayanır" diye toptan rivayetlere meydan okuyup, işin içinden çıkamayınca da "Benim rivayetlerime Rasulüllah'ın hayatı şahittir ve Vahye ters düşmemektedir" diye çelişkine kılıf bulmaya çalışıyorsun...Hem Peygamberimizin hayatı Kur'an'da anlatılmaz ki... Mekke'de Hangi işkencelere maruz kaldığını, Peygamberliğinin yedinci yılı ile onuncu yılları arasında boykota tabi tutulduğunda açlıktan karnına taş bağladığını, Taif'te taşlandığını, hangi şartlarda hicret ettiğni, Uhud'ta dişinin kırıldığını...vs... Kur'anda bulamazsınız. Ama Rasulüllah'ın hayatını anlatmaya kalkıştığınız zaman da, bu konudaki rivayetleri kullanırsınız..

 

Efendiler! Sizin gösterdiğiniz hassasiyeti selef uleması da göstererek uydurma olanı ile sahih olanını birbirinden ayırdedip kayıt altına almışlardır. Uydurmaları da "mevzuât" adını verdikleri eserlerde karantina altına almışlardır. Sen bütün bunları bilerek sahih rivayetleri bırakıp, karintinada olan uydurmalara dalarsan olacağı budur. Bir taraftan "Gelenekçi değil gelenekliyiz" diyeceksiniz, öbür taraftan da ilim geleneğindeki o günün şartlarında, bir sözün Peygamber Efendimize aidiyetinin doğru olup olmadığını tespit amacıyla ravilerin güvenilip güvenilmediğini tespit saikiyle Tabakat kitaplarını oluşturmak için at veya deve üzerinde yapılan seyahatleri yok sayarak, klavye başında ahkam keseceksiniz. Biraz emeğe saygısı olan adam gibi adam, bu ukelalığı yapmaktan haya eder. Fakat "Allah razı olsun, geçmiş alimlerimiz sahih sünneti tespit için gerekli teri dökmüşlerdir. Fakat onlar da insandır. Şu rivayetler demek ki, gözden kaçmıştır. Kur'an ve diğer sahih hadislerle karşılaştırdığımız zaman bunun telifi mümkün olmayan uydurma olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü -İmam Âzam'ın dediği gibi- 'Peygamber Kur'an'a ters konuşmaz, kur'an'a ters konuşandan da peygamber olmaz..' Dolayısıyla Kur'an'a açıkça ters düşen bu sözü peygamberimiz söylememiştir" desen gelip eline sarılırım...Fakat geçmiş müktesebâtı toptan reddedip, ortak aklın, Sünneti bağımsız delil kabul etmelerini, "Peygamberi Allah'a ortak koşmaktır" dersen haya damarını çatlatmış ve Kur'an'ı, Yahudilerin Tevrat'ı tahrif ederek anladığı gibi anlamış olursun.

 

Makul eleştiriye sözümüz yok. Kur'an'dan başka her kitap eleştiriye açıktır. Elbette geçmiş ulema hatadan uzak değildir. Ama eleştiri; âdâbınca, ahkamınca, erkânınca ve ahlakınca yapılmalıdır. Hakaret ederek ve yok sayarak değil.

Yukarda bir kısmının numarasını verdiğimiz ayetlerin ortak manası olan "Peygambere itaat etme"yi,  "Bu ayetlerin anlamı, Allah'a itaat edin demektir." O'nun nehyettiklerinden kaçının demeyi de "Allah'ı haram kıldıklarından kaçının demektir. Dolayısıyla Vahye/Kur'an'a uyan, itaat emrini yerine getirmiştir. Ya da bu ayetler Rasulullah'ın yaşadığı dönemle ilgilidir" dersen, "oryantalist" suçlamasına da kızmayacaksın. Çünkü bu sözlerin mucitleri batılı müsteşrikler/oryantalistler ve bilumum hadis inkarcılarıdır.  Onlar Peygamberimizi uydu anteni veya ara kablosu ya da postacı gibi görürler. Bu görüşlerinizle siz de onlara ve zındık Edip Yüksel'e yakın durmaktasınız. BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?

Bakmadan Geçme