Gazoz deyince aklıma hemen çocukluk anılarımdan sinemalar gelir. Gazoz bir içecekten ziyade o, çocuk yaşlarda bizler için bir ödüldü. Karne sevincini gazozla yaşamak bir başarının karşılığıydı çoğu zaman. Açıkhava sinemalarında, parklarda, okul kantininde bol susamlı gevrek simitlere eşlik eden süper bir içecekti. Hele hafta başı haftalığımızı aldığımız ilk gün çay, ayran yerine gazozu tercih etmemiz ne kadar doğaldı. Sıcacık simitlere eşlik eden buz gibi gazozla güne enerjimizi tazeleyerek devam ederdik. Akşam park gezmelerimizde çocukların tercihi sade gazozdan yanaydı her zaman. Siparişler verilir, sabırsızlıkla beklenirdi. Kalabalık bir masa olduğumuz için genelde siparişlerimiz tepsiyle gelirdi. Garsonun hızlı el hareketi ile açtığı gazoz kapağının açılırken çıkardığı o ses biz çocuklara müthiş bir haz verirdi. İçinde biriken gazın bir anda hapsolduğu yerden özgürlüğüne kavuşurken çıkan kabarcıklarla şişesinden süzülerek akması görsel bir şov gibi gelirdi bize. Ancak o yarım, havası kaçmış gazozu kimse içmek istemezdi.
Henüz renkli televizyonların yaşamımıza girmediği o yıllarda bolca yapılan gazoz reklamları çocukların iştahını kabartmaya yeterdi. Bir tatil beldesinde güneşten ve sıcaktan bitkin düşmüş bir genç kızı izlerken o şahane sesi duyardık; kapak açılır, milyonlarca kabarcık bir anda bardağa boca edilirdi. Genç kızın gözleri ışıldar " Elvan İçelim Bir Oh Diyelim Elvan içelim Elvan" slogan müziği ile reklam sona ererdi. Bu reklamı biz çocuklar kadar büyükler de siyah beyaz televizyonlarda keyifle izlerdi. Ama gazozun bizim yaşamımızda bir içecekten ziyade anlamı ve hatırası daha bir başkaydı. Bir başarı sonucunda sunulmuş bir ödüldü. Gazozuna oynadığımız mahalle maçları, oyunlar yarışmalar… Gittiğimiz düğünler, bayramlar, yolculuklar, tatiller, karne günleriydi.