Gençlerin hayatını inşa etmek ve planlamak anlamında belki çok şeyler yapamayabiliriz ama gençleri hayata daha iyi hazırlayabiliriz. Bunu için de öncelikle yerelden genele doğru fotoğrafımızı çekmemiz gerekiyor. Bu birinci aşamayı da “Fark et” aşaması olarak adlandırdık. Bugünkü yazımızda 5 aşamalı sürecin ilkini açmış olacağız.
Coğrafi olarak şehrimiz, karasal iklimiyle ormanları olmayan bozkır bitki örtüsüne sahip dağlık bir bölgede yer alıyor. Şehir merkezi ise Van denizimizin yanı başında hafif eğimli bir ovaya kurulmuş durumda. Kalesi, kedisi, adası, Zeve şehitliği, kahvaltı kültürü, otlu peyniri ve daha sayamayacağımız nice doğal ve tarihi güzelliklerinin yanında fark yaratan avantajlara sahip bir şehirdeyiz.
Ülkemiz illerinden Van’ımız ekonomik gelirleri ve eğitim seviyesi boyutlarıyla değerlendirildiğinde nerede duruyor bir bakalım. TÜİK verilerine göre son yıllarda kişi başına düşen yurt içi gayri safi milli hasılada 81 il içerisinde 78 ile 80 arasında gidip geliyoruz. Eğitim seviyesi sıralamasında kaçıncı sıradayız diye sorulursa, iller arasında 70’lerdeyiz. Bunun yanı sıra okuma yazma oranlarının özellikle de kadınlarda daha düşük olduğunu da biliyoruz. Bu sonuçlar bize gösteriyor ki hem ekonomik anlamda hem de eğitim anlamında iç açıcı bir tabloyu, şehrimiz adına görememekteyiz.
Van’ımız hem deniz kenarına kurulu bir şehir olması hem de güvenlik kaygıları gibi çeşitli nedenlerle çevresindeki illerden, ilçelerden ve köylerden sürekli göç almaktadır. Bu sebeple son 25 yıl içerisinde hızlı bir şekilde nüfus artışı yaşanmıştır. Bunun yanı sıra şehrimiz, uluslararası göçlerin ve uyuşturucu trafiğinin geçiş güzergâhında bulunmaktadır. Yine jeolojik açıdan belirli aralıklarla depremler yaşayan bir şehirde yaşıyoruz. Görüldüğü kadarıyla ilimiz oldukça dinamik bir yapıya sahip olup riskleriyle birlikte fırsatları da barındırmaktadır.
Şimdi biraz da asıl meselemize doğru kayalım ve bir soruyla başlayalım. Kitap okuma oranımız düşük olursa ne olur?
Kitap okumayan bir toplum genel anlamda; yeterince düşünemeyen, derinlemesine analiz yapma becerisi taşımayan, ne söylendiyse çabucak inanabilen, manipüle edilmeye açık, idrak etme kapasitesi düşmüş bir topluluk demektir. Peki, bu gerçeklerimiz bize neyi gösterir? Bizler, bu şehrin evlatlarıyız. Yeterince okumayan bir toplum içerisinde bizden ne beklenebilir? Aşağı yukarı bizler, toplumun ortalamasıyız. Aldığımız eğitimler, bizi bir nebze yukarı doğru çekse de insanların gençlere;
Sen yapamazsın,
Sen başaramazsın,
Kaderine razı ol,
Herkes nasılsa sen de öyle yaşa
gibi telkinleri ister istemez karakterlerimizi şekillendiriyor. Bu durum bazen gençleri umutsuzluk sarmalına doğru kaydırabilmektedir.
Solomon adalarında yaşayan yerlilerin ilginç bir ağaç kesme yöntemi olduğunu biliyor muydunuz? Elektronik testere gibi teknolojik nimetlerden mahrum olan yerliler, baltayla kesemeyecekleri kadar kalın bir ağacı üfleyerek deviriyorlarmış… Evet, yanlış okumadınız, üf-le-ye-rek. Baltayla deviremeyeceklerini düşündükleri ağacın karşısına hep birlikte dizilip bir ağızdan ağaca kötü sözler fısıldıyorlarmış. Bunu yaparken her bir ağacın içinde bir ruh taşıdığına inanıyorlarmış. Kötü fısıltıların bu ruhu güçlendirip ağacı terk etmesini bekliyorlarmış ve haklı da çıkıyorlarmış. Bir süre sonra ağaç kurumaya yüz tutuyor, ardından da devriliyormuş…
İnanmayabilirsiniz… Ancak Solomon adası yerlilerinin ağacın içinde farz ettiği ruh (biz ona karamsarlığı kabulleniş ruh hali diyelim) insanlarda da bulunmaktadır. İnsanları baltadan çok daha kötü ve sık söylenen sözler de devirebilir... sağlam adama kırk gün deli dersen deli olurmuş sözü gibi…
Gerek ülkemizde gerekse dünyada sosyokültürel ve sosyoekonomik seviyenin daha ileride olduğu birçok şehir vardır. Bununla beraber bizlerin sahip olduğu imkânları düşündüğümüzde açlıkla mücadele eden, eğitim olanaklarından mahrum, iç savaşın pençesine düşen, çeşitli sebeplerle göç edenler gibi birçok problem ile boğuşan ülkeleri de biliyoruz.
Gençler olarak kendi fotoğrafımızı daha net görmek, daha başarılı ve daha sağlıklı bir gelecek vizyonu için bugün dünyaya yön veren kişilerin ve ülkelerin yaşam süreçlerini de görmemiz gerekiyor. Bu ülkelerde yaşayan gençlerin günlük hayat içerisindeki faaliyetleri, geleceğe dair planları nelerdir? Bunlara da bakmak gerekir.
Dünyada neler oluyor?
Küresel zenginlerin, birçok devletin sahip olduğu ticari pazar ve sermayeden daha fazlasına sahip olduklarını biliyoruz. El ettikleri güçle dünya insanları üzerinde birçok sosyal, kültürel ve ekonomik hesapları yaptıklarını da görebilmekteyiz.
Bu insanların;
Büyük işler başarabilmelerine sebep olan etkenler nelerdir?
Günlük yaşam döngüleri nelerden oluşmaktadır?
Günleri, ayları, yılları hatta 10-20-30 yıl gibi uzun vadeli zaman dilimleri için ne tür çalışmaları var?
Bir takım araştırmalar yaptığımızda; bu insanların 24 saatlerini çok iyi planladıklarını görebilmekteyiz. Kendilerini sürekli geliştirdiklerini, alanları ile ilgili eğitimler aldıklarını ve alanında uzman kişiler ile görüşmeler gerçekleştirdiklerini görüyoruz.
Gelişmiş ülkelerdeki insanların okuma oranlarının daha yüksek olduğunu görüyoruz. Bu anlamda daha çok bilgi daha sağlıklı düşünce oluşturma ve doğru kararlar alma sürecini de olumlu yönde etkilemektedir.
Bizler, Vanlı gençler olarak neden büyük düşünmeyelim? Büyük düşünmemizin önünde; olmayan zincirleri, kalıp yargıları, peşin hükümleri bir kenara bırakmanın zamanı gelmedi mi? Şu nu biliyoruz ki umutla hayata sımsıkı sarılan gençlerimizin azımsanmayacak kadar çok olduğudur. Bir sonraki yazımızda “Keşfet” aşamasını açıklayacağız inşaallah. Kalın sağlıcakla…