Gül
Şahin Akçap Bey'in 25 Şubat tarihli Van Kırmızısı isimli o güzel yazısını okuduktan sonra, güllerle ilgili bir şeyler yazmadan edemedim.
Şahin Akçap Bey'in 25 Şubat tarihli Van Kırmızısı isimli o güzel yazısını okuduktan sonra, güllerle ilgili bir şeyler yazmadan edemedim.
Kim bir demet güle kayıtsız kalabilir? Bahçedeki güle, satıcının kovasındaki, sevgilinin elindeki, hatta bir tablodaki güle kim dönüp bakmadan geçebilir? Çılgın renkleri, hafif ve tatlı kokuları, binbir çeşidiyle güller, güzellerin ve güzelliklerin sembolüdür. Kimi zaman gönül almada, kimi zaman gönül vermede, seyrine dalıp uzaklara gitmede önemli rol oynar gül. Nice şair ve edibin eserine isim olmuş, zihinlerini meşgul etmiştir. Her ne kadar dikenli ise de onu sevenler katlanır dikenine.
Güle vurulan bir tek biz değiliz elbet. Onu çileli bir aşk yolunda bülbül, belki de bizden daha çok sever. Şair az bile söylemiştir:"Koparmayın gonca gülü. Ağlatma Şeyda bülbülü"
"Gülen az.
Bülbül eyler güle naz.
Girdim dost bahçasına
Ağlayan çok, gülen az." derken yine bülbül -gül aşkını anlatmaz mı Azeri manisi? "Bülbül aşıkmış güle.Gül naz eder bülbüle.."de bu minvalde bir söylence değil midir?
Millet olarak gülü öylesine benimsemişiz ki,kızlarımızı hep ona benzetmişiz.Gülfem, Güllü, Gül, Gülizar, Ayşegül, Aygül, Songül, Birgül, Gülistan, Gülbahar demişiz onlara..
Saray bahçeleri onlarca gül çeşidi ile donatılmış, ismine de Gülhane denmiş.
Kız istemeye giderken erkek tarafının 7 adet gül götürmesi adetten sayılmış. Gül yetiştiren bahçeler de diğer bahçe veya tarlalarla bir tutulmamış. Sebze veya meyvelerin yetiştiği alanlara buğday tarlası veya elma bahçesi gibi isimler verilirken, gülün olduğu yere "gülistan" veya "gülzar" denmiş.