Gururumuzdur Beşiktaş ve O'nun Çarşı'sı!
Biz Beşiktaşlıyız… Biz Çarşıyız… Biz bu halkın vicdanı ve nabzıyız. Onun içindir ki Çarşı'nın aşağıdaki açıklamasına şifresi 1903 olan bizler yüreğimizi mühür edip basıyoruz. Mazlum ahı alanın alayına kapak olsun!
"Rüşvet alan, para pul padişahı değiliz.
Paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız biz."
Mağduriyetimiz ve mazlumiyetimiz sınanırken, vicdanı icarlaşmamış halkımızın, hakikate olan inancından güç alarak diyoruz ki: Mutluluğun resmini yapamadık belki; ama -15 derecede, naylon çadırların içerisinde güneşin doğuşunu hayal etmenin ne olduğunu resmettiğimiz için hiçbir pişmanlık duymuyoruz.
Beyaz formalarımız bize kefen olsun ki kanlarımızı satmadık, tek celsede bağışladık. "Helal-i hoş olsun" diyoruz.
Çocuk Esirgeme Kurumları'nda, ağlayan çocukların gözyaşlarını gördüğümüz için boğazımıza bir yumruk oturmuştu ve sıkılıydı.
Yaşlılarımızı ziyarete gittiğimizde, analarımızın-babalarımızın olduğunu onlar ölmeden önce öğrendik.
Tabelada yerlere çöp atmayınız yazdığı için değil, engelleri tek tek aşmaya çalıştığımız için ceplerimizde mavi kapaklarla gezdik.
Uluslararası Astronomi Birliği, Platon için "o artık gezegen değil" dediğinde, kandırılmışlık duygusuna kapılmanın ne olduğunu iyi bildiğimiz için "bi dakkaaa!" dedik… "hepimiz Platon'uz"!
Hasankeyf, yunuslar, sokak hayvanları…
Bilemedik, bilemedik, bilemedik.
Daha çok sevmemekmiş asıl suçumuz, bilemedik.
Karadeniz için haykırdık; kimsenin diline, genzine o çaylar dökülmesin diye. Karadeniz'e kanser araştırma hastaneleri yapılsın diye inim inim inledik.
Van'a 8 değil, 18 konteynır alamamaktır vicdani suçumuz.
17 Ağustos'taki acıyı biz neden daha çok hafifletemedik ki?
Henüz biber gazı da icat olmadıydı üstelik.
Biz buna yangınız.
İçimizde yangın çıkardık, suçluyuz…
Kaz Dağları ile akrabalığımız, Ferhat'a olan hayranlığımızdan olmadı.
Peki ya Şirin bilseydi Munzur Çayı'nın gizemini, Ferhat'ın hali nice olurdu?
Biz de geç kalmışız be Schindler, evet. İnsanlık için, halkımız için daha çok güzellikler yapabilirdik.
Düğün nedir bilemedik; ama cenazelerimizi hep kendimiz kaldırdık.
Evvellerimiz ve geleneğimiz olduğu için, dayatılana karşı çıkıp başka bir dünyayı mümkün görebiliyoruz. O yüzdendir ki, "her şeyin, herkesin bir fiyatı vardır" diyen meymenetsiz patronun suratına parayı çarpan güzel abimizi sinema salonunda alkışladığımız anın heyecanını hep içimizde yaşıyoruz.
Tarih, bugüne kadar söylediğimiz her sözün ve yaptığımız her şeyin şahididir. Bizim hakikatimiz, isnat edilenlerle değişmez.
"Ağaçları sulamanın bir adalet, dikene su vermenin ise bir zulüm olduğunu" çok ama çok, çok iyi biliyoruz.
Bizim aradığımız şey bambaşka...
Şairin dediği gibi, "ne ağaca benzer ne de buluta"
Hukuk ve ahlak kurallarının kesiştiği yerde vicdan arıyoruz biz, vicdan!"