Bir ömür hızla akıp geçiyor. Hele 30 yaşını geçmişseniz, zaman adeta koşuyor. Bazen yetiştim derken, bir bakmışsınız yine kaçmış elinizden. Zamanı değerlendirmek bir kenara, 'ne yaşadım' diye düşünmeye bile zaman bulamadığımız anlar oluyor. Yaşamı devam ettirmek için para kazanmak gerekiyor. Bu sorumlulukla insan aslında ömrünün yarısını çalışma hayatına veriyor. Yaşamı puzzle yapımına benzetince, büyük bir parçasını iş alanı kaplıyor. Geriye ne kaldı. Uyku, yemek yemek, bir de işe ya da başka bir yere yetişmek için yollarda geçen zaman. Puzzle dolu dolacak...
Eeee bize ne kaldı?
Sevmeye, dostluğa, arkadaşlara, eş, dost, akrabaya ayrılan parça….
Sağlık, televizyon, müzik…
Bunlar yaşamımızda olmazsa, olmazı…
Ama maalesef bunlara bile puzzle de çok az yer varken, kendimize ayıracak bir parça kalmadı…
Bir de unutmadan, üzüldüğümüz, hüzünlendiğimiz, alınganlık yaptığımız, olmadı kendi kendimize sorun çıkardığımız anlar olmuyor değil.
Bazen sevdiğiniz bir kişinin yaptığı ya da söylediği bir şey bile insana rahatsızlık verebiliyor. Rahatsızlığınızın sebebini onunla paylaştığınızda, dostunuz ne demek istediğinizi anlamaz. Bu sefer düşünmeye başlarsın 'neler oluyor bana, ben neden alınganlık yapıyorum?' 'Ya da neden olayları büyütüyorum? Niye kendime sorun çıkarıyorum' diye…
Sorular böyle çoğalırken, aslında bunun tek cevabı vardır. Puzzle de kendimize parça kalmamasıdır. Eğer o parçayı sıkıştıracak bir alan bulabilsek, neler sığdırırdık oraya. Bir tatil, uyku, düşünmek, bir sahil kenarında oturup denizi setretmek, çimlerde yalın ayak yürümek, koşmak, spor yapmak, öylesine yürümek, hiç görmediğin yerleri görmek gibi gibi…
Oysa bir puzzleyi yapmaya başlayınca, önce belirgin yerleri yerleştiririz. Çözmesi daha kolay olsun diye. Bizler ise yaşamımızdaki puzzle de, önce para, iş alanlarını dolduruyoruz. Hayatımızı sonra buna göre çizmeye başlıyoruz. Sanki kocaman bir bilinmezlik içindeyiz. Bazılarının puzzelesi o kadar azdır ki, yaşamları çok kolaydır. Küçük şeylerle mutlu olabilirler. Fazlasını düşünmezler bile. Biz mi çok şey istiyoruz. Neden bu kadar karışık ve büyük bir puzzle varken, elimizdeki bize yetmiyor. Hatta bitmiyor. Keşke puzzle de değişim, kendi suyunda akmasına izin vermenin bir yolu olsaydı. Keşfedilecek parçalar olsaydı içinde. Bizi üzecek, rahatsız edecek bütün parçaları yok edebilseydik.
Sonuç olarak eskiden sizi mutlu eden şeyler, artık mutlu etmiyorsa, kendinize değişim zamanı gelmiş demektir. Değişim yaşam demektir. Değişim mutluluğa giden yolda atılan adımdır. Yolunuzda ilerlerken sürekli aynı manzarayı seyrederseniz, yolunuz üzerindeki diğer güzel manzaraları kaçırırsınız.
Yeni ışıklar yolunuzu, yeni sevgiler gönlünüzü aydınlatsın…
Sevgiyle ilerleyin….