Hayatı sevdiren adam Azer GÜVEN
Tek gözlü toprak evin dört oğlundan biriydi.
Dediler ki:
"Azer Arnis Köy Enstitüsünü kazanmış."
İçinde kazanmak olan sözler ne güzeldir. Biz o zamanın tıfıl çocuklarıyız toprak damlı evlerin gettolaşmış avlularında. Biz seviniriz de Azer ağabeyi hüzün basmıştır. Dört oğla analık eyleyen Sultan halamız çekip bir kenara:
"Bak balam her kes sevinir bir sen kederlenirsin, yıkma yüzünü gözünü."Diye ikna etmeye çalışıyor.
Çocuk aklımın sisleri arasında netleştiğinde o gün yaşananlar, anlamaya çalışıyorum olan biteni. Çünkü gideceği yer yatılı mekteptir ve o mektepte yan gelip yatmak yoktur. Hem eğitim vardır hem de yaşam mücadelesi.
Azer ağabey Van'ın bağlar güzeli Erciş'in yanı başında, Suphan Dağının eteklerinde, Van Gölünün kıyıcığında kurulmuş okuluna gitti.
Günler akıp giderken her akşam televizyonsuz, radyosuz günlerin yerini alan Sultan Halamızın evine koşarken hep soruyordum:
"Hala, Azer abim ne zaman gelecek."Diye.
Hazreti Eyüp sabrını taşıyan halam duraksamadan yanıtlardı:
"Az kaldı… Yarı tatilde gelecek."
Bazen onun yerine koyardım kendimi. Tek başına nasıl yapıyor, anası olmadan çamaşırlarını nasıl yıkıyor, ne yiyip, ne içiyor? Gitmeden önceki o panik hali hep belleğimde ileriye doğru kurulan bir saat zembereği gibi dönüyor, boşaldığında da soluğu halamızın yanında alarak:
"Ne zaman gelecek?" Sorusuyla yeniden kuruluyordu.
Azer ağabey yarıyıl tatilinde döndü. Döndüğünde de sürpriz müzik aleti mandolini vardı.
Köy Enstitüsü Azer ağabeyi yetkinleştirmişti. Bavulunda ders dışı kitapları vardı. Mandolini ile her Pazar günü Van Radyosu istekler programında söylenen türküleri çalıyordu.
Seneler ilerledikçe gazetelerle gelmeye başladı. Dergiler, kitaplar… Fakir Baykurt, Aziz Nesin'in doyumsuz yapıtlarını içeren romanlar ve öykülerle tanıştırdı bizi.
Ve bir gün gördük ki mandolinin yerini saz aldı. Halk müziğinin en değme saz sanatçılarına taş çıkartırcasına penasını sazın tellerine vuruyordu. Artık cümle toprak damlı evlerin sessiz avlusunda saz sesi duyuluyordu.
Arnis Köy Enstitüsünden mezun olunca Ankara Eğitim Enstitüsünü gitti. Demek ki yeni yepyeni sürprizlerle dönecekti. Müzik bölümünü okuduğu okulda artık tüm enstrümanları çalıyordu. Piyano, keman ve diğerleri…
Azer ağabey sadece müziği sevdirmedi bize. Dik duruşu… Kul olmamayı… Vatan, millet, Sakarya derken her haltı yiyenlerin maskelerini de düşürdü. Artık babamın okuduğu Tercüman gazetesine yeni bir alternatif gazeteyi, Cumhuriyet'i de o bizimle tanışık etti.
Adını değerli büyüğümüz rahmetli Abbas Güven dayımız, köklerimizi unutmayalım diye koymuş. Ve Azer adı hayatının birçok noktasında ona dost eli uzatılmasında olanak sağlamış.
Türkü deyince, çalan bir sazın sesini duyunca, kitlelerin tek yumruk olup:
"Kahrolsun sömürü düzeni! Yaşasın Özgürlük!" Diye haykırınca hep Azer ağabeyimi sol yanımda yürürken hissederim. Ve anlarım ki toprak damların karanlık ve rutubetli duvarlarını yıkan tek güç eğitim üretimdir diyen çağdaş okulların marifetidir.
O'nu saygı ve sevgiyle yâd ediyor, sevdikleriyle birlikte; sağlıklı, huzur dolu, mutlu bir ömür sürmesini diliyorum.