Kıskançlık bir hastalık galiba…
Nasıl bir hastalıksa insan sevdiğini de kıskanıyor, sevmediğine…
Varlığı da kıskanıyor, yokluğu da…
Kendi imkânları dışında her şeyi kıskanlar da yok değil…
Öyle bir hastalık ki uzmanlar bir türlü bu hastalığa çare bulamıyor.
Hatta çare, ilaç bulmayı bırakın nedenini bile henüz çözmüş değiller.
Bilim adamları bu çözülmesi imkânsız duygu üzerinde araştırma yapmaya devam ediyorlar. Oysaki zararını bilmeyen yok.
Dünyaya geldiğimiz andan itibaren bu duygu gelişmeye başlar. Anne, babayla başlayan bu duygu zamanla kardeşlere sonra arkadaşlara sıçramaya devam eder gider…
Aslında bu konunun nedenlerini, zararlarını 10 yaşındaki çocuklar bile biliyorlar... Ancak özellikle toplumumuza has olan bu duygu acaba, genlerden mi kaynaklanıyor, yoksa ki eğitimden mi bilinmez, ama yurdumuzun ve insanımızın gelişmesinde önemli bir engel olarak görüyorum bu duyguyu...
Kıskançlık insani bir gerçek olmadığı kesin. Çünkü Batı toplumlarda kıskançlık yok ya da yok denecek kadar az. Çünkü bu topluma, kıskançlığın zararı ve bu duygunun kendine güvensizlik olduğu daha küçükken öğretilmiştir...
Biz toplum olarak kendimize öz güvenimizi bir türlü kazanamıyoruz. Öz güven çocuk yaşta sağlanmaz mı? Peki, bu duygumuzu güçlendirmek için aileler neden bize yardımcı olmamış Olmadığı gibi bir de üzerine başkalarını örnek göstererek sen böyle olamadın, göğsümü kabartamadın diye sürekli eleştiri ve yargılama modun da gezip durmuş. İnsanoğlunun belli bir gücü vardır... Her insan sahip olduğu güçleri bilir… Bilmediği zaman zarar görür bu zararın ana maddesi ise kıskançlık...
Kıskanç insanlar dar görüşlü insanlardır.
Arabesk takılırlar…
İsyanlarda gezinir istediğinin başkasında olmasından yakınır olayı kadere, feleğe bağlar ver yansın yaparlar.
En çok görünen örneklerden biri : "Herkes Mercedes'lere biniyor, benim bir Renault'um bile yok" "Millet saraylarda oturuyor halime bak ahırda yaşıyorum" "O çocuğunu özel dershaneye gönderiyor, kolejde okutuyor, ben niye okutamıyorum" "Tipe bak benim neyim eksik ki bundan" Yakınmaların sonu gelmez böyle sürüp gider…
Peki, ne yapmak lazım?
Şans oyunlarını mı denesek?
Ya çıkarsa hesabı…
Bakarsın şansın döner…
Milli piyango, loto, toto, iddia…
Yine şans gülmedi demek ki sayılar da benden yana değil…
Fala mı baktırsak acaba?
Falcıya 10 lira verip gelmişi geleceği boş ver kendini yorma ver şu numaraları da gideyim m i desek?
Ama falcı geleceği bilemez. Bilse falcılık yapmaz. Rakamları bilse zaten kendi oynar bize niye söylesin demi?
Onun evi, bunun arabası, şunun işi, diğerinin parasını düşün düşün nereye kadar?
Hiç hayırlısını düşünmek aklımıza gelmez.
Parayla kurulan yuva, parayla alınan çocuk, parayla gelen kariyerden kime ne hayır gelmiş ki…
Önce pişmek gerekir, emek vermek gerekir, olgunlaşmak gerekir…
Yokluk şansızlık değildir. Anti depresyon ilaçları kullananların çoğu parası çok olanlardır.
Açlıkla boğuşan Afrika ülkelerinde psikolojik rahatsızlık oranı sıfırmış...
Bizde ise yüzde seksenlere vardı. Neden? Parası olan, olmayan herkes kullanıyor. Olanda kıskanıyor olmayanda tek neden bu işte.
Karnı aç gönlü zengin deyiminin yerine aç ayı oynamaz almış.
En yinede şu deyimi tam burada kullanmak istiyorum.
'Haydan gelen, huya gider'
Zor elde ettikleridir, insanı mutlu kılan derler... Kolay gelen her şey, kolayca gider derler... Her nimetin bir bedeli vardır... Çok çalışıyor ama başarılı olamıyorsanız kesinlikle üzülmeyin... Yapılan hiç bir iş boşa gitmez... Yeter ki çalışın... 'Verilen her emek mutlaka hayatınıza bir şekilde yansıyacaktır' derler...
Kıskançlık her şeyin sonu olur…
Bu hastalık beyinde başlar beyinde biter.
Bu hastalıktan kurtulmak için en çok kıskandığınız insanı tebrik edin…
Çünkü kıskanç insanları arkadaşı olmaz, dostu olmaz, iş alamaz, kariyer yapamaz, çocuklarıyla arası açılır, anne- babasıyla bozuşur, evliliği biter…
Kıskançlık + yalnızlık demektir…
Sevgiyle ve sabırla ilerleyin…
Her şeyin hayırlısı…
vanhaber, van, haber, van haber