Hiçbirinin beyannamesi umut vermedi çünkü
Radikal yazarı Tarhan Erdem bugünkü köşesinde partilerin beyannamelerini 'Parti içi demokrasi yine ertelendi' başlıklı yazısında değerlendirdi.
Erdem yazınıda şu ifadalere yer verdi:
Bu seçimde partilerden biri bile, parti içi demokrasiyi öne çıkarsaydı demokrasi için umutlu olabilirdik.
Seçim beyannamelerinin açıklanması bitti.
Dün AK Parti beyannamesini açıklayan Davutoğlu’nu dinlerken bir ara sevindim, hemen arkasından gelen cümleyi duyunca sevincim yarıda kaldı.
Sevindim, çünkü Sayın Davutoğlu, “Siyasi Partiler Kanunu (SPK)’nu kaldıracağız” dedi. Sevincim yarıda kaldı çünkü SPK’yı kaldıracağız dedikten hemen sonra, parti içi demokrasiden bahsetmeden, ”yeni bir SPK hazırlayıp çıkaracağız” dedi.
Davutoğlu partilerin kapatılması, partilere ve adaylara yapılan yardımların şeffaflığı ve denetimiyle ilgili düşüncelerini söyleyerek SPK’yla ilgili bölümü bitirdi.
SPK’nın kaldırılması gereğini gördüğü için AK Parti liderini kutlamalıyız.
Evet, bu kanun değiştirilerek düzeltilemez, yürürlükten kaldırılması zorunludur. Yeni kanun hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar, Medeni Kanun’un ve Dernekler Kanunu’nun uygulanması önemli bir sakınca yaratmaz.
Davutoğlu’nun partilerin kapatılması ve yardımların şeffaflığıyla ilgili söyledikleri doğru gibi görünüyor ama partilerdeki lider yönetimi değişmeden, düşündüğü kuralların bir anlamı olmaz, tam tersine zararı olur; söylenmesi gereken parti liderlerinin yetkileri ve parti içi demokrasinin ilkeleriydi!
Parti içi demokrasi ilkesi gelebilecek mi ülkemize? Mesele budur!
Davutoğlu, SPK’yı değiştirmek istediğini söylüyor ama, partilerimizin parti içi demokrasiye geçmeyi değil, esası değiştirmeyecek bir iki kural getirmeyi düşünüyor!
Ak Parti’den önce seçim beyannamesini açıklayan üç parti lideri de parti içi demokrasiye hiç değinmemişlerdi. Dün de Ak Parti liderinden, parti içi yönetim sisteminin değiştirilmesinin düşünüldüğünü duymadık!
Parti içi demokrasi olmayan bir ülkenin genel yönetiminde demokratik düzene geçmesi söz konusu olamaz.
Çok partili serbest seçimlere geçildiği 1950’den 1969 seçimine kadar, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün yönetiminde parti içi hukuk kurulmadan ve yaratılmadan CHP’de parti içi demokrasi fiilen kurulmaya çalışılmış; diğer partiler de CHP’deki uygulamalara az-çok uymuşlardı.
Şimdi tarih ve sistemin geri dönmesinin neden ve kahramanlarını tartışmayalım; 1973 seçiminden sonra, parti içi demokrasi anlayışı ve uygulamaları unutuldu, giderek bugün vardığımız yere geldik!
Bulunduğumuz yerin özellikleri şunlardır:
a) Üyeler gerçek üye değildir;
b) Parti adaylarının belirlenmesinde üyelerin etkisi yoktur veya çok azdır;
c) Parti kongreleri o kademe yönetiminde ilk ve tam yetkili değildir;
d) Partilerde görev alacaklar, üst kademe başkanı ve liderin tercihiyle belirlenmektedir; göstermelik seçimyapılmaktadır;
e) Parti Meclis Grupları karar ve yönetim organı olmaktan çıkmıştır.
Bu sistemde, “Üye”, “Kongre”, “Yönetim Kurulu” tanımını değiştirmiştir.
Üye partinin temelini oluşturan, tüzük, program ve politikalarının belirlenme ve değiştirilmesine, yönetim kurulları ve adayların seçimine etkin olarak katılan, partiyi temsil eden, koruyan unsur değildir artık.
Kongreler, gündem maddelerinin kongre üyelerinin önerileriyle ve konuşmalarıyla gelişen ve oylarıyla kararlaştırılan konular değil; yönetimin belirlediği hususların, gerekçeleri bilinmeden ve tartışılmadan açık oylamayla onaylandığı toplantılardır.
Yönetim Kurulları, o kademe parti örgütünün yönetildiği, o kademedeki konular hakkında siyasal karar taslakları hazırlayan, üyelerine o taslakları sunup “Partinin kararı” haline dönüştürülmesini sağlayan ve o kademenin günlük işlerini yöneten ve yürüten bır organ değil; üst kademeden gelen emirleri uygulayan organdır.
Diğer partiler arasında esası değiştirmeyen ufak farklar vardır ama esas aynıdır; partiler sonuçta “lider tarafından yönetilen” kurumlardır.
Böyle kurumların üyesi, yöneticisi olmak; geçici zamanların koşullarında, “zorunlu siyasal görev” sayılarak üstlenilebilir ama olağanüstü durumlar dışında demokratik bir misyon sayılamaz.
Parti üyelerinin çoğu, parti içi demokrasiyi umursamadan çıkar ve geleceklerini düşünerek siyaset yapıyorlar; bir görüşün peşinde koşmak için partiye giren partili sayısının çok az olduğunu sanıyorum.
Mevcut partilerden biri bile, parti içi demokrasiyi bu seçimde öne çıkarmadı; çıkarsaydı demokrasi ve insan hakları için umutlu olabilirdik.