Hırsızlığı meşru gören ideoloji
Mehmet Bedri Gültekin
1959 yılında Tunceli’nin merkeze bağlı Gömemiş köyünde ilkokula başladım. Beş yıl içinde iki öğretmenim oldu. Hüseyin Erdoğan ve Hıdır Aras.
İki öğretmenim de sadece ders saatlerinde değil, öğrencilerinin 24 saati ile ilgiliydiler. Okul dışında da öğrencilerini izliyor, sorunlarına çözüm için “ne yapabilirim” diye, deyim yerindeyse çırpınıyorlardı.
1964 – 70 dönemi, benim ortaokul ve lise yıllarımdı. Öğrencilerin önemli bir kısmının ev koşulları, ders çalışmak için uygun olmadığından akşamları okulda etüd çalışmaları olurdu. Her etüd sınıfında mutlaka bir öğretmen de bulunurdu. Bu öğretmenlerin hiçbiri gecelerini öğrencilerinin etüd çalışmalarında, onların başlarında bulunmaya ayırdığı için ek bir ücret almazdı. Bunu öğrencilerine yardımcı olmak için gönüllü olarak yapıyorlardı.
1960’lar Türkiye’si, 1945 sonrası yaşanan geri dönüşe rağmen Cumhuriyet Devriminin kazanımlarının hala canlı olarak yaşandığı yıllardı. Her bir yurttaşın, özellikle eğitim görmüş bireylerin mutluluğu, halka ve ülkeye hizmet etmede bulduğu yıllardı.
İki ilkokul öğretmenim istisna değildi. Canlarını feda ederek bağımsızlığı kazananlar sonraki onyıllarda da aynı fedakârlıkla yeni bir ülke inşa ettiler. Sıfırdan ağır sanayilerini kurdular, anayurdu demirağlarla ördüler dört bir yandan, en ücra köylere eğitim ve sağlık hizmeti götürmek için çırpındılar.
Bütün bunları yaparken hiçbir maddi menfaat beklemediler.
Cumhuriyet’in Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in ömrünün son günlerini nasıl geçirdiğini gösteren fotoğraf çok öğreticidir. Kitaplarına rahat erişebilmek için yatağını kütüphane odasına taşımıştır. Vefat ettiğinde hala kira evinde oturuyordu.
Dini imanı para olan sistem
Bugün ise bambaşka bir manzara ile karşı karşıyayız.
AKP iktidarında üst düzey görevlerde bulunan çok sayıda bürokratın, eski Parti yetkilisinin ve milletvekilinin beş on yerden maaş aldığına dair çok sayıda haber basında yer aldı.
Söz konusu kişilerin onbinlerce lira maaş karşılığında üstlendikleri bu işleri yapabilecek TC yurttaşları yok mudur? Vardır, hem de çok sayıda. Ama onlar işsizdir veya kızağa çekilmiştir, bir kenarda beklemektedir.
Söz konusu AKP’li kişi, ihtiyacı olduğu için mi bütün bu işleri üstlenmiştir? Hayır! Aylık kazançları onbinlerce, yüzbinlerce tl’dir.
Bu bir hayata bakış, bir ideoloji sorunudur. 10 ayrı yerde görev yapan kişiye bir on görev daha teklif edilse, hiç tereddütsüz kabul edecektir.
Aynı ideoloji, AKP döneminde Türkiye’nin en büyük zenginleri haline gelen malum “beşli çete” için de geçerlidir. “Milletin anasını s. edeceğiz” diyen zihniyet, vergi kaçırmak için de elinden geleni yapmaktan geri kalmamaktadır.
Çünkü hayata bakışları böyledir. Dinleri imanları paradır.
Mutluluk
Mutluluk nedir? İnsan ne yaparsa, nasıl yaşarsa mutlu olur?
Her istediğini yapabilecek maddi koşullara sahip olunduğu zaman insan mutlu olabilir mi? Bugün etrafımıza baktığımız zaman böyle düşünenlerin çok sayıda örneğini görebiliyoruz.
Veya mutluluk, elde edilen maddi güç sayesinde başka insanlara hükmetmek midir? Hem dünyada hem de kendi ülkemizde mutluluğun bu şekilde elde edilebileceğine inanan ve bunun için çırpınan örneklerin varlığını da biliyoruz.
Daha farklı mutluluk tarifleri var mıdır? Evet vardır. Reşit Galip, Cumhuriyetin Milli Eğitim Bakanı olarak kira evinde vefat ettiğinde hiç şüphe yok dünyanın en mutlu insanlarından biriydi.
İnsanı insan yapan en temel özelliği, toplumsal bir varlık olmasıdır. Yani insan ancak bir topluluğun parçası olarak var olabilir.
Başkalarını mutlu ederek mutlu olmak! İnsanoğlu yüzbinlerce yıl, içinde yer aldığı topluluğun diğer bireylerini mutlu ederek mutlu oldu. İnsanı insan yapan temel özellik buydu.
Son beş – altı bin yıllık sınıflı toplum döneminde ise insanların bir kısmı mutluluğun, diğer insanların mutsuzluğu üzerine bina edileceğini düşündüler. Ama gerçekten mutlu olabildiler mi?
Günümüzün sonradan görme zenginleri, aynı anda 10 ayrı yerde görev yapıyormuş gibi maaş alanlar, başkalarının malına ve emeğine “çökenler” mutlu mudurlar?
İnsan kendini var eden temel özelliklere yabancılaştığı ölçüde mutsuz bir varlık haline gelir. Gerçekte en büyük zararı kendisine ve en yakınlarına verir.
Dünyanın en mutsuz ülkeler sıralamasına bakınız; Afganistan, Yemen, Somali gibi emperyalist müdahalelerin hedefi olan ve şeriatçı terör kıskacındaki ülkeler en son sıralarda. Peki, GSMH büyüklüğü bakımından dünyada 18. sırada, kişi başına düşen milli gelir sıralamasında ise 74. sırada olmasına rağmen Birleşmiş Milletler mutsuzluk sıralamasında 174 ülke arasında 98. sırada bulunan Türkiye’ye ne demeli?
Mutlu olmaktan, cebini doldurmayı anlayanların yönettiği bir ülkede daha farklı bir sonuç olamazdı.