Hüda Kaya: PKK barışı sürdürmeli

Son seçimlerde HDP çatısı altında Meclis'e giren Hüda Kaya, HDP'nin içindeki farklı kimliklerden biri. Muhafazakâr bir kesimin içinden geliyor. Hüda Kaya, son dönemde yaşananlara nasıl bakıyor?

Hüda Kaya, "Türkiyelileşme" amacıyla kurulan Halkların Demokratik Partisi'ne bu doğrultuda katılan isimlerden biri. Farklı siyasi kimliğiyle partinin muhafazakâr kesime açılımında kritik bir rol oynadı. Kaya, muhafazakâr kesimde 28 Şubat döneminde yaşadıklarıyla yer etmiş bir isim. Başörtüsü eylemlerinde ön sıralarda yer alması, "Ulusal bir heyecan gecesi ve başörtüsü" başlığıyla yazdığı bir yazıya açılan dava sonucu tutuklanıp idam istemiyle yargılanması onu bu dönemin sembolleri arasına soktu. Tüm bu yaşananlar sonrasında Hüda Kaya'nin siyasi çizgisi bugün HDP ile temsil edilen Kürt siyasi hareketine yakınlaştı. Son olarak 2015 genel seçimlerinde Kaya, HDP'den aday oldu ve Meclis'e girdi.

Toplumun farklı kesimleriyle özellikle muhafazakâr kanatla halen yoğun teması bulunan Kaya, seçim sonrasında yaşananların kendisi açısından bir sürpriz olmadığı görüşünde. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başından bu yana çözüm süreci konusunda attığı adımların samimi olmadığına inanıyor. Kaya'ya göre, Erdoğan "barışa olan aşkından değil" Suriye cephesinde elini rahatlatmak için sürecin yolunu açtı. PKK'nın polis ve askere yönelik saldırılarını da değerlendiren Hüda Kaya, "Devlet ne yaparsa yapsın PKK barışı sürdürmeli" diye konuştu. Kaya, "HDP PKK'yı kınasın" değerlendirmelerine ise tepkili.

Seçim sonrası yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bizim için sürpriz değil çünkü aylar öncesinden işaretleri verilmişti. “400 vekil verin huzur bulun” gibi ya da “Eğer tek başımıza iktidar olmazsak B planımız C planımız var, A’dan Z’ye planlarımız hazır” dendi. Kademe kademe, sistematik bir şekilde ülkenin ateşe götürülmesi demekti bu. Huzur planı olmadığı çok açıktı, bu halklara şantaj demekti. Biz de bunu görmüştük. Sayın Cumhurbaşkanı’nın derdi tek başına iktidar değil, tek başına diktatörlüğün önünün açılması için önemliydi bu. Tek başına başkanlığın yolunu açtıktan sonra iktidara zaten ihtiyacı kalmayacak. İktidar bu süreci gerçekleşmesi için bir araç.

Çözüm sürecini başlatan isim Tayyip Erdoğan, buna katılıyor musunuz?

Ben bugün HDP vekiliyim diye söylemiyorum. 2 yıldır HDP ile beraberliğim var. Ama Suriye politikası, Türkiye’nin dış politikası çerçevesinde de yıllar öncesinden de ifade ettiğim bir görüşüm vardı. Suriye ile bir yok etme politikası gerçekleşmeye başladığı andan, 2 ayda Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma politikasını ifade ettikleri andan itibaren içeride silahların biraz susması, ellerinin güçlenmesi açısından elzem idi. Farklı bir cephede yoğunlaşacaklardı. Bu O’nun barışa olan aşkından değildi. Kürtlerin ve hareketlerinin uzun yıllardır çok büyük bedellerle ortaya koydukları bir duruş vardı. İstedikleri şey çok açıktı; birlikte demokratik bir toplum, yaşanabilir bir barış toplumu. 

Burada PKK’yı nereye koyuyorsunuz?

Kürt hareketi derken PKK’yi de bunun içine koyabilirsiniz. İstedikleri bu, bir cümleyle ifade ediyorum. Yollarını, stratejilerini, taktiklerini burada olumlu ya da olumsuz herhangi bir yargılama, değerlendirme noktasında ifade etmiyorum. Bir halkın doğrusuyla yanlışıyla bunca yıldır bir mücadele ortaya koymasının nedenlerini ifade ediyorum. Yıllardır tek taraflı ateşkes yapılıyor, sonra yeniden silaha mahkûm ediliyorlar. Bazı kazanımların alınabildiği noktalar var. Bunları göz ardı etmek mümkün değil. Devlet bir yerde eli mahkûm. Türkiye bir noktada kendi elini dışarıda güçlendirmek için içeride elini rahatlatmaya ihtiyacı vardı.

Ama bu süreç Arap baharından, Suriye’deki iç savaştan önce 2005 yılında başladı. Habur ve Oslo ile devam etti.

Evet basamak basamak bu süreç zaten. Bu görüşmeler hep var zaten, karşılık verme noktasında Oslo ifşa olana kadar halk bir şey bilmiyordu. Habur’da ise çok ciddi bir adım atıldı ama sonra gelenlerin tamamı hapse girdi. Orada insanların mutluluğu kaldırılamadı, kırmızı çizgilerimiz var dediler. Hassasiyetleri neydi Kürt halkının gelen gerillalarla Habur’da mutlu bir şekilde, barış umudu ile kucaklaşması, gülen yüzlerdi. Bir halkın gülümsemesi bir başka halkın hassasiyeti, kırmızı çizgisi olabilir mi? “Ben barış istiyorum, çözüm sürecini başlatan benim” diye bir şey yok. Israrlı taleplere karşı çok anlamlı bir adım atılmıştı. Masaya oturulması, 2 yılı aşkın kanın akmasının durması önemliydi. Ama burada bir parantez açıyorum, Nihat’lar öldürüldü, gençler infaz edildi. Tahriklere, provokasyonlara rağmen çatışmasızlık süreci devam etti. Sadece asker ve polis kanı akıtılmadı. Bu ateşkesi sürdüren en önemli nokta oldu. Çözüm sürecini başlatan değil karşılık verendir Sayın Erdoğan.

Siz HDP içinde farklı kesimlerle en çok teması olan isimlerden birisiniz. Toplumun farklı kesimlerinin PKK’nın son saldırılarına, Ceylanpınar’a ya da bir Binbaşı’nın ailesinin yanında öldürülmesine yönelik tepkisini nasıl anlamlandırıyorsunuz?

Bir insan olarak cevap veriyorum. Bu toplumda yaşayan her birimiz vicdanı, aklı, gözü, gönlü olan bir insan olarak her biri yüreğimizi yakan ayrı bir acı. Bu günlerin yolunu açanlar, bu günlerini planlayanlar yüreğimizi yakıyor. 93’te Lice’de PKK ateş açtı, komutan Bahtiyar Aydın öldürüldü diye bir katliam yapıldı. Daha sonra gerçekler ortaya çıktı. Bahtiyar Aydın’ı infaz eden devletin kendisiydi. Bugün yine aynı şekilde. Bize kaç gün öncesinden bunun uyarıları geldi, “gerilla kıyafeti giyip Kürtlerin olduğu şehirlerde halk tahrik edilecek, cinayetler işlenecek” diye bize bilgiler geldi.

Ama üstlendi PKK bu saldırıları…

Hayır üstlenmedi… Üstlenmediler ki diyelim ki üstlendiler bunlar asla tasvip edilecek şeyler değil. Ne olursa olsun. 7 Haziran öncesinde yapılan bu kurgular Türkiye halkının tamamına huzur getirmeyecek. 400’ü bize vermediniz 80 milyona yakın insanın huzurunu yok etmeye kimsenin hakkı yok. Bir tarafta Ceylanpınar asla olmamalıydı, Binbaşı’nın olayı Muş’ta asla olmamalıydı, Adıyaman olmamalıydı. Bunlarla ilgili çok karanlık noktalar da var. Dün açık açık tekrar tekrar dedik ki “Başta Suruç, Adıyaman, Ceylanpınar olmak üzere tüm bu cinayetler araştırılsın, hakikatler ortaya çıksın.”. Bizim bundan kaçındığımız yok, suçlu kimse ortaya çıksın. Neden hayır oyu verdiler? Aynı Bahtiyar Aydın meselesi gibi, illa 20 yıl aradan geçtikten sonra mı ortaya çıkması lazım. İstanbul’da yakılarak hayatını kaybeden 17 yaşındaki Serap’ın başına gelenler gibi aradan yıllar geçince mi devlet görevlisinin yaptığı anlaşılsın? Neden bunlar araştırılmıyor? Neden davalara gizlilik kararı getiriliyor? Peki bize “Ceylanpınar’da polisimiz katledildi. Biz de savaş hakkımızı kullanıyoruz” diyenler Sultanahmet’te IŞİD canlı bombası bir kadın kendini patlatınca bunu savaş nedeni saymadılar aylardır? Bunun hesabını versinler. Niğde’de, Reyhanlı IŞİD olduğu çok aşikâr saldırılarda polisler şehit edilmişken neden bunu savaş nedeni saymadılar? Bunun hesabını versinler.

Neden sizce?

Bundan daha koruyucu bir şey olabilir mi? Davutoğlu ne demişti IŞİD için, “öfkeli çocuklar”. Hepsi şovdur şu anda. IŞİD diye başlattılar savaşı Suruç’u bahane ederek. Bugün Hacıbayram’da gözaltına alınanların tamamı Emniyet’e götürülmeden serbest bırakıldılar. Bu savaşın, bu saldırının nedeni çözüm sürecini bitirmektir. Başkanlığın yolunu tıkayan tek engel olarak gördüğü HDP’nin Meclis dışında bırakılmasıdır.

HDP’nin oyları bu kadar kırılgan mı sizce?

Biz 7 Haziran öncesinde de saldırılara uğradık. Araçlarımızın içinde görevlilerimiz canlı canlı yakılmaya çalışıldı. Diyarbakır, Adana, Mersin bombalamaları oldu. Halkımız gerçeği görüyor artık. Biz seçim öncesi barış irademizi gösterdik. Seçim sonrasında infazlar, tehdit, gözaltı dalgası yeniden başladı. Özellikle Kürt halkından, AKP’ye sırtını dönen dindar Kürt halkından daha ağır şekilde intikam alınıyor artık. Bizim grup toplantımızda eş başkanımız, Meclis’te yapılan oylamada da Sayın Baydemir barışa elini uzattı. Buna el uzatmayan tarihte kaybedecektir.

HDP’nin aldığı seçim sonucunda bahsettiğimiz dindar Kürtlerin oylarının çok etkili olduğu belirtiliyor. Onların hassasiyeti nedir?

Bu insanlar kimlikleriyle incitildiler yıllardır. İnançları ve muhafazakâr kimlikleriyle birlikte Kürt kimliklerini unutmadılar. HDP bileşeni birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’de yoktu. Bugün HDP’nin bu zenginliği Türkiye için çok önemli bir fırsat. Tüm farklı kesimler hiçbir partide olmadığı gibi eşit haklara sahip. İlk genel seçimimize girdik, en yetersiz halimizle kendimizi tanımakla birlikte bu insanlar ne kadar yalnızlaştıklarının farkına vardılar. Diyadin’de HDP’lilerin askerleri sırtında hastaneye taşımaları, bunun bedelinin Kürtlere ödetilmeye çalışılmasını bölge halkı gördü. Kobani üzerinden yapılan siyasetin Kürtlerin incinerek ayrışmasında çok etkili oldu. Şahit olduğum bazı dindar Kürtlerin itirafları var ki, Van gibi bazı şehirlerde eline Kuran’ı alıp meydanlara çıkıp istismar etmesi, Kürtleri sürekli “Dinsiz, Zerdüşt” diye aşağılaması “Bu kadar da olmaz artık. Biz yıllardır bu partilere oy verdik. Yeter artık. Nefrete hayır. Canımız ciğerimiz o bizim ama artık ekrana çıktığı zaman kanal değiştiriyoruz, nefret dolu sesini dinlemeye tahammül edemiyoruz.” dediler.

PKK saldırılarının HDP’ye nasıl bir etkisi olur?

Ben kişisel olarak şunu ifade ediyorum; her iki taraf için, toplum için barış çok önemli. Kim barış adına elinizi uzatıyor da kim bu eli tutmuyorsa kaybedecektir. Ben bu sürecin hala devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Devlet ne yaparsa yapsın, onlarca Suruç yaşasak bile barışa sahip çıkması gerekenler bizleriz.

Burada PKK’yı da kast ediyor musunuz?

Biz HDP olarak Türkler, Kürtler barışı istiyor. “Huzur istiyoruz, evlatlarım barış içinde yaşasın, birileri tarafından vurulmasın” diyen tüm halklar barış eline karşılık vermeliler. Diğer taraftan silahlı mücadele olan PKK hareketi ise bir taraf olarak devletin tüm tahriklerine rağmen barışı, ki ben tüm kalbimle barış içinde yaşamak istiyoruz, savaşmak istemiyoruz, elimize silah almak istemiyoruz diyen bir taraf olduklarına şahidim, bu tutumu sürdürmelerinin daha sağlıklı sonuç vereceğini düşünüyorum.

Bu dönemde HDP’ye yönelik tepkilerde PKK’nın kınanması çağrıları öne çıkıyor. Bir özeleştiri yapmanız gerekse…

Neden önce ve tek HDP’nin özeleştiri yapması gerekiyor? Türkiye’de barış umudu varsa, bunu ayakta tutan sadece HDP’dir. Barışın sözcüsüdür HDP. Biz zaten barışın dinamiklerini ortaya koymuşuz, biraradayız. Önce şunu soralım lütfen, bir tarafta “Biz savaşmak istemiyoruz” diyerek daha önce de tek taraflı ateşkes ilan etmiş bir PKK var. Bir tarafta ise bizzat kendim yerinde aldığım sonuçlarda 7 binin üzerinde kadını köle eden, tecavüz eden, uluslararası kadın pazarı açan, yakan, tarihin en vahşi görüntülerini gerçekleştiren IŞİD’i besleyen, koruyan, “öfkeli çocuklar” demeye utanmayan bir parti var. Ben onlara sormak istiyorum, “Siz ne zaman bunlarla aranıza mesafe koyacaksınız?” Bunu AKP’ye sormanız gerekiyor.

Bakmadan Geçme