Hukukun Guguk Hali
Son 6 yıldır yaşanan hukuk ihlallerine baktığımızda, hele Can Dündar ve Erdem Gül davası ile büyük hayırsever Reza Zarrab'ın Amerika'da tutuklanması, bana bu durumun hukukun guguklaşması halini hatırlatıyor.
Hukukçu değilim ancak bu ülkede yaşayan, 1960 ve sonrasını az buçuk içinde olan çoklukla okuyan, 1970-80 ve sonrasını fiilen bilen biri olarak 2010 dan sonra Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Oda Tv, Askeri Casusluk davalarındaki hukuk garabetleri küçük dilimizi yutturur hale getirmişti hepimizi.
Sıradan yurttaşlar olarak, "yok canım" dememize karşın medyanın büyük çoğunluğu, anlı şanlı çoğu hukukçu, aydınları beyinlerinin her kıvrımını zorlayarak, bir yerlere yararlanmanın peşindeydi. Bir kaç namuslu aydın dışında.
Başından beri kumpas kokan, komplo olduğunu bağıran, iftira, ispiyon oldukları açık olan sahte delil ve gizli tanıklarla bir acemi hukuk tiyatrosu oynadılar.
Bu tiyatroyu izlerken belleğim, o dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, AKP'nin ve birlikte yol yürüdükleri Cemaatin süper savcısı Zekeriya Öz'ü bir kişiyle neredeyse tıpa tıp örtüştürdü.
Zekeriya Öz ile tıpa tıp örtüşen bu kişi Sovyetler Birliğin'de Stalin'in ünlü savcısı ANDREY YANUARYEVİÇ VIŞİNSKY'di. Sosyalizm ile yatıp sosyalizm ile uyandığımız öğrencilik dönemimizde, tabu olarak gördüğümüz Stalin'in, ünlü savcısı olduğunu ve yediği herzeleri o yoğun okuma dönemimizde tesadüfen keşfetmiştim.
Okuduklarım beni şoke etmişti. Bu doğru olamazdı. Yakın arkadaşlara da anlatamazdım, dedim ya sol içindeki tabular engeldi.Zafer çarşısında sık sık gittiğimiz, kitap alırken samimiyet geliştirdiğimiz Dost Kitapların sahibi İlhan Erdost'a çekinerek sordum, "evet doğru" dedi. Ya nasıl olurdu, adaletin, eşitliğin, refahın ve partinin egemen olduğu bir düzende Vişinski gibi bir savcı ve yaptıkları....
Kısa olarak, satır başlarıyla anlatacağım bu dönemi, neredeyse birebir kopyalayıp uygulayan bir AKP-CEMAAT ortaklığı ve hukuk sistemimiz ile mahkemelerimizin halini..
Yıl 1934 17. Komünist Parti Kongresinde Sergei Kirov Stalin'i eleştirir ve delegelerin oyunu alır. Stalin yerinin ve gücünün sallantıda olduğunu görmüştür. Önce bir faili meçhule kurban olan Kirov'u bahane edip 100 komplocuyu tutuklayıp yargılamadan idam eder. Ama muhaliflerden kurtulmak için daha gözü kara birine ihtiyacı vardır.
1935'te Sovyet savcılarının kralı saydığı, kurmaca "vatana ihanet" yargılamalarını meşrulaştıran bir hukuk teorisi uyduran, mahkemelerde muhaliflere ecel terleri döktürmesiyle ünlenen, Vişinski'yi özel yetkili savcı yapar. (Zekeriya Öz'ü hatırlatıyor değil mi?)
Dönem öyle bir dönem ki partinin önde gelenleri, Kızıl Ordu'nun ünlü generalleri bile "ağzımızı açmaya korkuyoruz, ne söylersen yanlış anlaşılıyor ve halk düşmanı ilan ediliyorsun. Korkaklık yaygın ve baskın" diyorlar. (bu durum bizde de korku imparatorluğu yaratıldı diye dile geldi)
Stalin sistemi anayasaya uygun hale getirmek yerine, Anayasayı yaptıklarına uyduruyor. (bir yerlerden tanıdık geliyor mu bu tarz?)
-Adalet sistemi güya sadeleştiriliyor
-Mahkemeler hızlandırılıyor, ara vermeden devamı sağlanıyor.
-Gizli duruşmalar yapılıyor.
-Tutuklamalar çoğunlukla sabaha karşı yapılıyor.
-İnsanlar neyle suçlandıklarını bilmeden çok uzun süre tutuklu kalıyor.
-Suça göre değil isimlerine göre yargılanıyor.
-Sahte deliller, olmayan örgütlere üyelikle suçlanıyorlar.
-İftira ve yoldaşa ihanet sıradan hal sayılıyor.
-Suçlananların karşı argüman ve tanıkları dinlenmiyor. ( Bizim bir dönemimize ne kadar çok benziyor değil mi?)
Parti görevlilerinden sonra sıra Aydınlara, yazarlara, zengin köylülere geliyor. (bir şeyler anımsatıyor mu bunlar) 1938 de Kızıl Ordu'nun Genelkurmay başkanı ve ünlü generaller suçlanıp idam ediliyorlar. Öyle ki 2. Dünya Savaşında Almanlar sırf bu nedenle Kızıl Ordu'yu perişan ediyorlar. ( tıpkı bizim ordunun şu anki hali gibi)
Bunları neden anlattım, bir ülkede hukuku kendi çıkarlarınız için dizayn ederseniz sistem tartışılır hale gelir. Biz de şimdi sistemi tartışıyoruz.
12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği ile hukuk alanında istediği değişikliği yapanlar her şeye rağmen hukukun uygulanmasını görünce, günümüzde yeni bir talimatla yeniden HSYK'yı yenilemeyi, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay'ı daha uyumlu hale getirmeye çalışacaklar.
Can Dündar ve Erdem Gül, Anayasa Mahkemesinin kararıyla serbest kalınca, gücü elinde bulunduran iradenin hışmına bir kez daha uğradı. Gerilimin artacağı biline biline tutuklulukla cezalandırma hedefleniyor, tıpkı akademisyenler gibi. Onların da çoğu işinden oldu, 3'ü tutuklu.
Adaletin bu kadar zorlanması normal sıradan vatandaşta, gerek dinin ve dinlerin gayesi olan adalet duygusunun, gerek vicdanları, gerek çağdaş anlayışta adaletin sorgulanmasına yol açıyor.
Adalete olan bu inançsızlık, büyük kitlelerin yüreğinde kapanmamış bir yara olan 17-25 Aralık soruşturmalarının baş aktörünün Amerika'da tutuklanmasına sevinir hale getirdi.
Tutuklamayı yapan savcı Bharrara adeta umut oldu. Amerika'da 7000 takipçisi varken bir anda Türkiye'den 250.000 yakın kişi internetten takibe başladı. Toplumda saygın bir yeri ve itibarı olan yargıçlar Amerika'da kimsenin etkisinde kalmazlar. Bu utanç ülkemiz hukukuna ve yöneticilerimize hatta TBMM'ne umarım ders olur!!!!
Yüz yıllardır dilimizde adaletsizliğin isyanı olan , "Kalsın benim davam divana kalsın" umutsuzluğu günümüzde de adalete isyanın adıdır.
Bir gün, gerçeği arayan bağımsız ve tarafsız bir yargıç önünde hasımların uyuşmazlıklarını gidermesi umuduyla....