Akşam oldu hüzünlendim ben yine,
Hasret kaldım gözlerinin rengine.
Gel mehtabım, gel sevdiğim, gel yine;
Hasret kaldım gözlerinin rengine.
Niçin hüzünlenir insan?
Hüzünlenmek kötü bir şey mi?
Bence tam tersi hüzün kalbin canlı ve dinamik olduğunun göstergesidir.
Hüzün, hayatın basitliğine ve sıradanlığına karşı bir başkaldırıdır.
Aslında hüzün, canımızı acıtan, bizi derinden derine sarsan, benliğimizi saran bir duygu seli ve yoğunluğudur.
Hüzün kalbin ağlaması, yüreğin sessiz çığlığıdır.
Peki, gerçekten hüzne ihtiyacımız var mı?
İnsan olmak duygusal olmaktır. Duygusal olan her canlı yaşadığı sıkıntı, acı ile zaman zaman hüzünlenir. Bazen kafasına takılan bir sorunun cevabını bulamadığı zaman bile bu duygusallık pekişir. İnsanın içten içe yaşadığı duygu yoğunludur. Elbette hüzne ihtiyacımız var. Hayatta hep neşe hep güzellikler yok ki. Bazen duyguların yoğunlaşması, merhamet hissi, çıkmaza girmek ve birçok nedenden dolayı hüzünlenir insan.
Bazen nedensizdir hüzün.
Hiçbir şey yokken kapanır insan kendine.
Konuşmak gelmez içinden. Paylaşmak istemez.
Kendiyle içsel duygularıyla baş başa kalmak ister.
Gülmek, insan için ne kadar doğal ve gerekli bir şeyse, hüzün de aynı şekilde doğal ve gereklidir. Hayatımız boyunca biz onu değil, o bizi bir şekilde bulur.
Hüzün duygusu, akla yardımcı olur veya ona destek verir. Aklın olgunlaşmasını sağlar. Ama bu demek değildir ki her an hüzün her mutsuz gezmeliyiz.
Her duygu yerinde ve zamanında yaşanmalıdır.