İbret almak ya da ibret olmak
Fatih Perihan'dan Kıssadan Hisseler...
Etrafımızda her an ibret dolu olaylar yaşanmaktadır. Bazen yaşayarak ibret dolu hadiselere şahit olmaktayız. Önemli olan bu olaylara dikkatle bakmak ve sırrı ilahinin kalemi ile yazılmış manaları keşfedebilmektir. Bazen bir bal arısı, bazen bir çiçek, bazen denizin dalgaları, bazen sıcak bir tebessüm, duygu yüklü bir gözyaşı, merhametle uzanan bir el; bazen de yüzümüze kapanan kapılar... Bu varlık ve olayların hepsinde, üzerinde düşünülmesi ve ibret alınması gereken nice hikmetler, manalar, dersler vardır.
Yanlış davranışların yol açtığı kötü sonuçlardan ders almak anlamında kullanılan, sözlükte 'geçmek, aşmak' manasındaki ibret kelimesi, genellikle "görünenden görünmeyene geçmek, nesnelerin ve olayların dış yüzüne bakıp onlardaki hikmeti kavramaya çalışmak, olaylardan ders alıp doğru sonuçlar çıkarmak ve buna göre davranmak" anlamında kullanılır.
İnsanların Allah'ın emirlerine, dinin hükümlerine ve ahlâk kurallarına uygun şekilde hareket edip mutlu ve huzurlu yaşamalarında ibret almanın büyük bir payı olduğu için Kur'an'da peygamberlerden, onların gönderildiği toplumlardan ve kendilerine karşı gelenlerden söz eden kıssalara geniş yer verilmiştir. Ayrıca tanrılık iddiasında bulunan Firavun'dan bahsedilirken, "Bunda Allah'tan korkanlar için ibret vardır" [2] denilmiştir. Bu âyetlerden ancak akıl sahibi, sağduyulu ve Allah'tan korkan kişilerin ibret alabileceği anlaşılmaktadır.
Kur'ân-ı Kerîm'de, Bedir Gazvesi'nde sayıca az oldukları halde galip gelmeleri hatırlatılarak müslümanların bundan ibret almaları istenmiş gece ile gündüzün ardarda gelişi ve hayvanlar âlemi ibret alınacak konular arasında zikredilmiştir. Hz. Peygamber de ibret almak için kabirlerin ziyaret edilmesini tavsiye etmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de başlıca iki türlü 'ibret'ten söz edildiği görülür:
a-İlki dünyayı gezip görmek, geçmiş milletlerin kalıntılarını incelemek suretiyle bunlardan çıkarılan tarihî sonuçlar ve bunun ışığında inanç ve ahlâkın düzeltilmesi, geliştirilmesi anlamında kullanılmıştır. Yusuf sûresinde böyle bir tarihî incelemenin önemine işaret edildikten sonra "Onların (geçmiş peygamberler veya kavimlerinin) hayat hikâyelerinde akıllı kimseler için nice ibretler vardır"[4] buyrulmuştur.
b-İkinci bir ibret çeşidinden de canlı ve cansız tabiat üzerinde düşünerek bunlardaki düzen ve uyumla, bu düzenin Allah'ın koyduğu kanunlara uygun olarak işleyişinden çıkarılan sonuçlar anlamında söz edilmiştir. "Sizin için hayvanlarda bir ibret vardır. Nitekim onların karınlarında olandan (sütten) size içecek sağlarız" ve"Allah gece ile gündüzü ardarda getirir. Kuşkusuz bunda basiret sahipleri için bir ibret vardır"[6] mealindeki âyetlerde geçen ibret kelimesi, insanları eşyadaki düzeni ve hikmetli yaratılışı kavrayarak dünya ve ahiret mutluluğu için bunlardan yararlanmaya teşvik etmektedir.
Eşya ve olaylardaki bu ibret verici anlamlar Kur'ân-ı Kerîm'de sık sık "âyet" ve "âyât" kelimeleriyle de ifade edilmiştir.
Bazı kıssaların sonunda bildirildiği üzere ibret ve ders alınmasını sağlamak da kıssaların temel hedeflerindendir. Bu bakımdan eski kavimlerin başına gelen felâketler anlatılarak onlar gibi davrananların da aynı akıbete uğrayacakları vurgusu Kur'an kıssalarında geniş yer tutar. Bu bağlamda kıssalarda iyi ve kötünün modelleri ortaya konarak erdemlere ve ahlâkî olgunluğa teşvikle kötülüklerden sakındırma amacı güdülmüştür.
Kur'an-ı Kerim'in, felaket ve musibetleri birer ayet olarak değerlendirdiğini görürüz. Kur'an-ı Kerim nasıl ayetlerden ibaretse, kainat da tarihte meydana gelen bütün hadiseler de, birer ayet olarak nitelendirilmiştir. Allah, bu ayetleri, ibret nazarıyla okumamızı emretmiştir.
İbret nazarıyla okumak ne demek? İbret, Arapça'da 'Abara' kökünden gelen bir kelimedir, bir yerden bir yere geçmek demektir. İbret, bu felaketleri sadece görülen sonuçlarıyla okumak değildir. Mesela, depremleri sadece fay hatlarıyla okumak değil, fay hatlarının da ötesinde metafizik boyutu anlamak, anlamaya çalışmak, o şekilde yorumlamak demektir.
Merhum Mehmed Akif'in çok anlamlı şu tespiti, serzeniş ve uyarısı, Kur'an'ın indiriliş gayesi olan irşat ve ikazın, muhtevası ve bir durum tespiti açısından bütün Müslümanları ibrete, düşünceye, kendi kendilerini sorgulamaya ve uyanıklığa sevk etmektedir:
İbret olmaz bize her gün okuruz ezberde
Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetlerde
Mutasavvıflar ibret ve i'tibar terimlerini daha çok marifet, ahlâk ve edep yönünden yorumlamaya çalışmışlardır.
Abdürrezzâkel-Kâşânî'ye göre ibret insanların iyi veya kötü hallerine, dünyadan âhirete intikal etme gibi durumlarına bakıp işin akıbetini ve görünmeyen kısmını kavramaktır.
Kişinin konuşması zikir, sükûtu fikir, bakışı ibret olmalıdır.
Hatim el-Esam, ibretsiz bakışın nefsin arzusundan başka bir şey olmadığını söyler. Sûfîler ibretsiz bakışı gereksiz söze benzetmişlerdir. Niyâzî-i Mısrî:
"Bir göz ki onun ibret olmaya nazarında / Ol düşmenidir sahibinin baş üzerinde
Kulak ki öğüt almaya her dinlediğinden, / Akıt ana sen kurşunu hemen deliğinden."
Beyitleriyle sûfînin her zaman her şeye ibretle bakması gerektiğini vurgulamıştır. Kişinin ibret alabilmesi için hem tabiatın kuruluş ve işleyişini ortaya koyan sayısız nesne ve olaya, hem de sosyal hayatın çok farklı tecellilerine derin bir seziş ve kavrayışla bakması, zihnî ve kalbî yeteneklerini kullanması gerekir. Aslında insan bu yeteneklerle donanmış olarak yaratılmıştır. Kur'an'ın genel mesajı, Resûlullah'ın necata yönelik tavsiyeleriyle kendine has sîretinin yöneliş ve amacı da budur.