Bu gün sizlere anlatacağım hikayenin kahramanları 4 üniversiteli kız arkadaş. Bir gün bunlardan üç kız arkadaş ramazan da bir araya gelip bir iftar yapalım, diyorlar. Bir araya gelip buluşuyorlar, eğlenip, gülüyorlar, çeşit çeşit yemeklerle güzel bir ziyafet çekip, çok güzel bir akşam geçiriyorlar. Sonra diyorlar ki bir eksiğimiz vardı. Mediha yoktu bu gün. Yarın ona gidelim, çat kapı kapısını çalalım, iftara Mediha'ya gidelim diye bir karar alıyorlar. Mediha çok çalışkan ve başarılı bir öğrenci. Hatta arkadaşları dersten kaçıp her seferinde Gülhane Parkı'na gitmek istediğinde; onları ikna edip derse getirende hep Mediha olmuştur. Ertesi gün üç arkadaş Mediha'nın evine giderler. Kapıyı çalacaklar, Mediha kapıyı açacak, şaşıracak ve mutlu olacak ve birlikte iftar yapacaklar diye hayal ederlerken, üç arkadaş kapıyı çalıveriyorlar. Kapı çalınıp, Mediha kapıyı açınca, bir anda bütün hayaller sönüyor ve büyük bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Mediha şok olmuş bir vaziyette arkadaşlarına bakıyor. Neden geldiniz, ne işiniz var der gibi bakıyor, aslında. O sırada arkadaşlardan bir tanesi havayı yumuşatmak için: - Ooo... içerden çok güzel kokular geliyor. Yoksa annen kadayıf mı yaptı? O sırada Mediha'nın annesi kapıya doğru gelir. Mediha'nın annesi kapıya gelince Mediha biraz mahçup, biraz sıkkın bir şekilde:
- Anne sınıftan arkadaşlarım, iftara gelmişler bize… annesi de buyur ediyor içeriye, buyrun diyor. Üç kız arkadaş içeri geçtiklerinde, gördükleri manzara bütün heveslerini ve bütün sevinçlerini bir anda bitiriyor. Çünkü yerde eski bir halı, halının üzerinde tahta bir sofra, sofranın etrafında dört küçük çocuk ve sofranın üzerinde de küçük bir tepsinin içersinde bayat ekmeklerden yapılmış, ekmek makarnası var. Dört küçük çocuk misafirleri görünce hemen kaçışıyorlar. Belki birisi üzerindeki eski elbiseden utanıyor, belki birisi üzerindeki pijamadan utanıyor. Ama bir anda dağılıyorlar. Sonra iftar vakti geliyor. İftar vakti geliyor ama üç kız arkadaş eve geldiklerine bin pişman… ağızlarına aldıkları her bir yumuşak lokma, boğazlarından bir demir parçası gibi geçiyor. Ne yaptık, niye geldik diyorlar. Keşke gelmeseydik diyerek, içlerinden. Ama gelmiş bulunuyorlar bir kere. Bir an Mediha'nın annesi durumu kurtarmak için diyor ki:
- Ya aslında bugün tarhana yapacaktım, aslında kıyma almıştım, köfte yapacaktım. Ama işte tüpçü tüpü geç getirdi. Bir şey yapamadım diyor. Evin en küçüğü: - Anne gerçekten bu saydıkların dolapta var mıydı? Küçük çocuk koşarak dolabın kapağını açıyor, ancak dolapta hiçbir şey yok. Hiddetle dolabın kapısını kapatıp, annesinin gözlerine şiddetle bakan çocuk, sofraya tekrar oturuyor.
O gün, üç kız arkadaş o sofradan nasıl kalkıyorlar ve eve nasıl dönüyorlar bilemeyiz. Gidişleri sanki bir düğüne gider gibi, ancak dönüşleri bir cenaze evinden döner gibi. Evlerinde sahura kalkıyorlar. Sahura kalktıklarında boğazlarından hiçbir şey geçmiyor. Hatta bir arkadaşın gözyaşları önündeki yemek tabağına damlıyor. Ertesi sabah okula gittiklerinde ilk teneffüs bir araya geliyorlar. Durumu anlatıyorlar, diyorlar ki boğazımızdan hiçbir şey geçmedi. Çünkü orada bir ev var ve o evde bir çocuk… diyorlar ki ne yapalım, bir şeyler yapalım. Mediha'ya yardım edelim. Acaba para ile mi destek olsak… ama Mediha onurlu bir insan, para vermek onun onurunu kırar. Kaş yapalım derken göz çıkarmayalım diyorlar ve kendi aralarında bir karar veriyorlar. Mediha'nın evinin bulunduğu markete gidip, marketçi ile küçük bir anlaşma yapıyorlar. Diyorlar ki biz size para verelim. Siz bu parayla bize bir ramazan kumanyası yada kolisi hazırlaryıp, onların evine götürün. Sanki sizin böyle bir kampanyanız varmış gibi, ramazanda böyle bir güzellik yapıyormuş gibi. Gerçekten bunu da yapıyorlar ve Mediha'nın evine bırakıyorlar bu koliyi. Ertesi gün Mediha okula geldiğinde çok mutlu. Arkadaşlarına diyor ki:
- O gün geldiğiniz de hazırlıksız yakalandık. Annem çok güzel şeyler yapacaktı ama siz ansızın geldiğinizden bir şey yapamadık, ama yarın iftara bize gelirseniz; güzel bir iftar yaparız beraber. Ve ertesi gün iftara gittiklerinde o gün buzdolabını açıp, hayal kırıklığı yaşayan o küçük çocuk diyor ki:
- Annem çorba yaptı, annem pilav yaptı, şunu da yaptı, bunu da yaptı, tatlıda yaptı.
Ve belki de bu ramazan bizim gidip kapısını çalmamız gereken birileri var. İşte tıpkı bu örnek gibi gitmemiz lazım, o kapıyı çalmamız lazım. Belki bir çocuk o gün sevinmek istiyor. Belki bir anne çocukları ile o sofraya baktığında mutlu olmak istiyor…. Hadi gelin bu ramazan birilerinin kapılarını çalalım… Bir şeyler yapalım. Çünkü "Ramazan" böyle güzel…
Selam ve muhabbetle...