İftarlığım Cennet Elması

Her Ramazan ayı geldiğinde hayat meşgalesi içinde vaktin nasıl eridiğini çok bariz bir şekilde müşahede ediyorum.

Her Ramazan ayı geldiğinde hayat meşgalesi içinde vaktin nasıl eridiğini çok bariz bir şekilde müşahede ediyorum. Her yıl ve yılın her mevsiminde, her ayında gelip içimize ilahi huzuru nakşedip daha sonra hüzünle bizi bırakıp bir dahaki yıla kadar hasretle bekleten şanlı misafir. Çoğu zaman nasıl gelip gittiğini dahi anlayamadığımız misafir.

 

Hatta nasıl devir yaptığını bile fark edemediğimiz misafir. İlkokul yıllarımda Mercimek Mahallesinde yaşadığım bir kış mevsimindeki ramazan,sonra bir baktım ki aradan otuz beş yıl gibi hengâm akıp gitmiş ve ben kendimi Edremit'te buldum. Bu davetli misafir her yıl ve her mevsim, imsakle, sahurla, hatimle, iftarla, şifayla, yardımlaşmayla, zekâtla, fıtır sadakasıyla, fakirin halini anlamayla ve bin aydan kıymetli Kadir gecesiyle gelir ve gider. Giderken de bedeni yıkar, ruhları yıkar, günahları temizler, dargınlıkları bitirir ve unutulmaz anıları ve bayramı bize armağan edipte gider.

 

Yine günler kısa ve hava oldukça soğuk, yine teravih namazlarında erken gidenlerin gürül gürül yanan sobaya yakın oturmalıydı. Yine iftara yakın cumhuriyet Caddesini kaplayan burcu burcu tırnak ekmeği, çörek ve kıymalı pide kokuları olmalıydı. Yine kahveci Şeref Dizlek'in yaptığı tadına doyamadığımız çiğ köftesi ile PTT'nin önünde Türkmenoğlu mağazasının köşede, bazen de Emek Sineması'na giden sokağın köşede tezgâh açan Çalık Sokağından Rahmetli Orhan ağabey de unutulmamalıydı. Yine Cadde üzerinde Ramazana has olmak üzere açılan tezgâhlarda Van çöreği satılmalıydı.

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

 

Bakmadan Geçme