İğdeler Kızarmaya Başlayınca

Yunus Türkoğlu yazdı...

Biz hep çocuk kalmalıydık aslında…

Mercimek Mahallesi’nde bir iğde ağacının dalına çıkıp, daldan dala atlayarak Tepebaşı Mahallesi’ne kadar gitmeliydik mesela…

İğdelerin kızarmasını beklemeye tahammül edemeyip, yeşil iğdeleri tenekenin üzerinde pişirip yemeliydik mesela…  

Bazılarının kuşatanını (sapan) kırıp, iğde yemeye gelen kuşları korumalıydık aslında…

Büyüklere sakın iğde ağaçlarını kesmeyin çünkü bunlar kuşların yuvası ve rahmeti sonsuz Rabbimizin nimetidir demeliydik mesela…

Bahara erişemeyen ağaçları gördüm anne,

Gökyüzünde yuvasız kalmış kuşları gördüm anne,

İğde ağaçlarını girdebille kesenler hani?

Nice merhamet yoksunu insanları gördüm anne!

Biz hep çocuk kalmalıydık aslında…

Van sokaklarını adım adım gezmeli, iğde ağaçlarıyla sohbet etmeli, sonrasında yüksek dallarına çıkıp yıldızlara ulaşmalıydık mesela…

Bahar aylarında çiçeğinin kokusunu doya doya teneffüs etmeli, sonbaharda iğdeler kızarmaya başlayınca bağlara girip gönlünce yemeliydik mesela…

Gölgesinde erişteler kesilen, yorgunluk sonrası oturulup bir yudum kahve içilen o canım iğde ağaçlarını korumalıydık mesela…

Gözel Eze’nin bahçesinde çeper olup bir ömrü bizimle geçiren dikenli kuş iğdelerinin akıbetini fırtına kuşlarına sormalıydık mesela…

Yaşanmış o güzel hatıraları geçen yıllara bırakıp unutulmasını istemiyorsan, benimle gelmelisin mesela…

Biz hep çocuk kalmalıydık aslında…

“Küçük yastık, içine un bastık?” bilmecesini biri birimize sormalıydık mesela…

İğde ağacının dalında oturup ekmek arası kavrulmuş kıymamızı yemeliydik gönlünce…

Bahar mevsiminde; akasya, leylak ve iğdeler çiçek açmaya başlayınca, bizim sokakların günü renk, gecesi ise mis kokuların deryasına dönerdi.

Nice nesiller var ki, mühre duvarlardan başını yola uzatıp, gelen-geçene selam eden iğde ağaçlarının sevgisiyle büyüdü…

Baharda iğde çiçeklerinin güzelliği ve kokusu ruhumuza, sonbaharda ise olgunlaşıp kızarınca midemize gıda olurdu…

O nesiller ki, gönül pencerelerinden ilahi sanatı seyredip, sonsuz kudretin yansımasını gören ve kulluklarını idrak edebilme şerefine nail olanlardı…

İğde meyvesi tam bir vitamin ve şifa deposudur. Çiçek ve yaprakları dahi ilaç niyetiyle farklı tedavilerde kullanılmaktadır. Şifa kaynağı olmasından dolayı iğde daha çok aktarlarda satılmaktadır! Bütün bunlara rağmen toplumda pek fazla bilinmiyor ve tüketilmiyor.

Büyüklerimiz ileri görüşlü insanlardı!

Gelecek nesiller sağlıklı olsun diye Van’ın dört bir yanına iğde ağaçları dikmişlerdi! Hele ufacık taneleriyle kuş iğdeleri kendi kendine yeterdi!

Nasıl mı?

Kuşlar bu iğdeleri yedikten sonra çekirdeklerini dışkılarıyla dağa, bayıra, ovaya, yaylaya bırakırdı.

Toprakla buluşan çekirdekler yeniden hayat bulup taze fidanlara dönüşürdü…

Ya biz!

Bizler, bir ömürde yetişen ağaçları kesmeyi, yok etmeyi çok iyi beceriyoruz!

Van’ın Cadde ve sokaklarında geçmişi yeniden yaşatabilir miyiz acaba? Büyükşehir veya Merkez İlçe Belediyelerimiz yeni açılacak bir park, sokak ve cadde kaldırımlarına yine, yeniden iğde ağaçları dikebilir mi? ”İğdeli Sokak” veya “İğdeli Park” ismi kullanılabilir mi? diye düşünmeden geçmek istemiyorum…

Son olarak sizleri tarihi bir Van evine götürmek, saygıdeğer sahibinden bahsetmek ve evin avlusundaki iğde ağacıyla bitirmek istiyorum.

Mahallemizden yola çıktım Erek Mahallesi’ne doğru yürüyorum. 2 nolu Sağlık Ocağı’nı geçtim, Medolar bölgesi, Çeşminaz Ödemiş evi solumda, Hamaloğlu’nun evi sağ tarafımda ve Şaheler mıntıkasını geçiyorum. Erek Lisesi solumda kalırken, dört yol ağzından sağ taraftaki sokağa dönüyorum.

Sağ tarafta Cahit Türkoğlu evi, solda Yılmaz-Bekir Önay kardeşlerin evi var. Yine sol tarafta oto döşemeci Tayyar ve hanımı komşu kızı Nuran ablamızın evi, sağ tarafta Simsar Hayrettin amca ve oğlu Dırej Ahmetlerin evi mevcut…

Sokağımız Memi Tepesine giden yolla kesiştikten sonra sona eriyor. Köşe başında İki katlı kerpiç yapılı, avlu duvarı taşla örülü tarihi Van evi var. Burası, tatlı dili-güler yüzüyle gönüllerde yer eden rahmetli berber İdris Küçükgökçe’nin eviydi…

Kıymetli evlatlarına selam ediyorum. 

Avlunun ortasında ömürlük bir iğde ağacı vardı. İri altın sarısı gibi parıldayan iğdeleriyle başını gökyüzüne doğru uzatmış, dallarını gölgelik olsun diye avlunun üzerine açmış heybetle duran bir iğde ağacıydı...

Sanki bizlere; “buraların bomboş tarlalar olduğunu bilirim, bu evin yapıldığı günü hatırlarım, ne doğumlar-ölümler, ayrılıklar ve kavuşmalara şahitlik ettim.” der gibiydi…

Bu iğde ağaçları Van’ın güzelliğine güzellik katan abidelerdi. Ev sahiplerine birer “Fatiha” okuyup dönüyoruz. İyi insanların yaşadığı unutulmaz hatıralarla dolu bir sokaktı burası. Ölenlere Allah’tan rahmet, kalanlara afiyetler diliyorum…

 “Tarihi Van” sayfasındaki dostlara “Kuli Nene’nin torunları" ve "Bizim Mahalle (Vali Sokağı)" sakinlerine selam ve sevgilerimi gönderiyorum. 

Sağlık ve sıhhatiniz daim olsun, hoşça kalınız.

Bakmadan Geçme